ŞİMDİYE DEK GÖZ ARDI EDİLEN, EŞİNE ENDER RASTLANAN, “YARATILIŞ” KİTABINDAN İLGİNÇ BİR ARAŞTIRMA !

1 Ekim 2009 Perşembe


Kutsal Kitaba Yapılan Saldırıların,
Diğer Acı Gerçekleri!


Kutsal Kitap'ta Oluşturulan Deformasyonlar!

“Aden Cennet Bahçesini” Anlatan Deformelerden Başlıklar:
DÜNYADAKİ “GÜNAH’IN” İLK OLUŞUMU VE KAYNAĞI!
“YARATILIŞ” KİTABI MERCEK ALTINDA ANALİZ EDİLİYOR

DÜNYADAKİ “GÜNAH’IN” İLK OLUŞUMU VE KAYNAĞI!
“YARATILIŞ” KİTABI MERCEK ALTINDA ANALİZ EDİLİYOR!


1.- Günahın oluşumuna neden olan, “kötülüğün” ilk varoluşu ve günah sorunu.

2.- Günahın tüm ayrıntılarını içeren “kötülüğü bilme meyvesini” Tevrat tanrısının yaratması.”

3.- Meyvedeki “günah bilincini” veren “kötülüğü BİLME” özelliği.

4.- Tevrat tanrısının, adım, adım ilk insanı günah işletmeğe teşvik ve tuzakları.

5.- İlk yasaklama ve yasak psikolojisi. “Yasak” psikolojisini bilmeyen bir tanrı!

6.- Yasaklanan “Kötülüğü bilme meyvesinin” tahrik ve teşvik edici cazip güzelliği.

7.- Kurduğu tuzağa ilk insanı düşürmesi için, “Yaratılış” tanrısının, şeytana Cennet bahçesine“buyur” etmesi. “Tevrat” tanrısı, Cennet Bahçesinin tüm kapılarını ardına dek açmış. Hiçbir koruma YOK! koymamış!

8.- Sadece sözlü uyarı veya “yasağın” yeterli olmayacağını bilemeyen bir tanrı!

9.- Günah işlemeye müdahale etmeyen, sadece seyirci kalan bir tanrı!

10.- “Hirojima ve Nagazaki’den önce, dünyada Tevrat tanrısının ilk imal ettiği ve patlamasına da ilk izin verdiği, en güçlü ruhsal bomba: “Kötülüğün bilgisi, bilinci!”

11.- Tövbeye, özür dilemeye, bağışlamaya, af ve ıslah etmeğe; eğitim, öğüt, rehabilite, değiştirme, güçlendirme, yenileme, cennete tekrar kazandırma gibi İncilsel erdemleri bilmeyen ve uygulayamayan, “despot” bir tanrı kavramı!

12.- İsa Mesih’in karakterine ve İncil Ruhuna tezat uygulama yapan bir tanrı! Tevrat tanrısı karakteri karşısında, Hayran olunacak yüz seksen derece farklı karakterde, Harika bir “İSA”

13.- Kovulma, lanetlenme, trajediler, stresler, hastalıklar ve ölüm cezası.

14.- Ölüm bir ceza mı? Yoksa yok etmek mi?

15. Kovulan ilk insanın tekrar bahçeye geri dönmemesi için; Tevrat tanrısı şimdi muazzam bir koruma akıl etmiş! Cennet Bahçesinin tüm kapılarını şimdi sıkı sıkıya koruma altına almış!

16.- Mitolojik veya efsanevi bir ZAMANLAMA HATASI: “KILIÇ!” “Eğer meleklerin ellerinde ‘kılıç’ olduğunu okumasaydık, ilk insanın melekleri etkisiz edip, bahçeye tekrar geri dönebileceklerini düşünebilirdik...” yalanı ve “çocuk” yorumu!

17.- Günah fiyaskosu! “Günah” demek: Meğer, Seksüel bir skandal imiş! Veya “Cinsel sapkınlık” imiş!

18.- Deneyerek bilen ve öğrenim kazanan bir tanrı!

19.- “Özgür irade, seçenek ve robot olma” yalanları! 20.- Robotluğun hala işlemekte olan harika yararları. 21.- Gelişecek kötü olayları önceden bilemeyen, önlem alamayan, engelleyemeyen ve sonunda da işleri istenmeyen kötüye doğru gidince, nadim / pişman olan, üzülen, acıyan aciz bir
tanrı!...


GÜNAHIN” İLK VAROLUŞU
VE “GÜNAH” SORUNU !

ÖNCE B İ R M İ Z A H !

Adamın biri ormanda dolaşırken, ağaçların yapraklarında biriken su, birden adamın başına dökülmüş. Adam yapraklara dönerek: “Ey yapraklar, başıma niye su döktünüz?” diye şikayet etmiş. Yapraklar adama: “Kusura bakma bayım!” demişler. “Bunu yapmak istemezdik. Ama esen rüzgar bizi sarstığı için, içimize biriken sular döküldü” demişler. Adam, rüzgara dönerek:
“Ey rüzgar. Neden yaprakları sarstın ve onlarda biriken suları başıma döktün?” demiş. Rüzgar adama dönerek: “İnsanoğlu” demiş. “Islandığın için ne yaprakları suçla ne de beni. Gökten yağmur yağdığı için böyle oldu. Eğer gökten yağmur yağmasaydı, ne yapraklar ne de ben, seni asla ıslatamazdık.”
Adam yağmura dönerek: “Ey yağmur neden beni ıslattın?” demiş. Yağmur adama dönerek, “Beni suçlama ey adem oğlu!” demiş. “Eğer doğa böyle olmasaydı ben yağmur, olamaz ve yağamazdım. Sen ademoğlu” demiş yağmur: “Sen doğa ile ve doğanın koyucusu ile uğraşıyorsun. Eğer doğanın koyucusu bu düzenlemeyi yapmasaydı, sen asla ıslanamazdın! Yağmur, rüzgar, yapraklar... ancak bir vesile, sadece doğanın ve kanun koyucunu emrine tabii!”
İşte “günah” veya “günahlı olmak” konusu da, bu mizaha benziyor!

ÜRETEN Mi? YOKSA ONU KULLANAN MI? ÖNCE KİM SORUMLUDUR?
İnsan, kötülük yapma imkanına niye sahiptir? İnsanın “kötülük yapabilme” olanağı, müsaadesi veya eğilimi, özgürlük müdür? Bu tür “özgürlük ve seçenek” bereket ve hayat mıdır? Yoksa lanet, bela ve ölüm müdür? Esrar, eroin, kokain, zehir... gibi maddelerin tohumu veya ham maddesi YARATILMAMIŞSA, yoksa, ÜRETİLMİYORSA veya BİLİNMİYORSA; doğal olarak bunları ALABİLME ve kullanabilme olanağı da ASLA olmayacaktır!
Bu tehlikeli maddeleri, var etmek, üretmek, bulmak, almak ve kullanmak imkanı, sizce gerçekten “seçenek ve özgürlük” müdür? Yoksa, esaret, tutsaklık, yıkım ve mahvolmak mıdır? Tüm kötülüklerin kaynağı, anası, temel taşı olan KÖTÜLÜĞÜ BİLME” meyvesini ilk kez yoktan yaratan, ilk kez ÜRETEN ve ilk insanın gözleri önüne cazip ve çekici bir görünümle koyan
“Tevrat tanrısı” değil mi? Böyle ise, bunu kullanan insan mı? Yoksa yoktan üreten mi? En önce kim sorumludur? Bak. (Yaratılış 2:9, 17. 3:3.)
Bununla beraber, Tevrat tanrısı” “kötülüğü bilme meyvesini” yaratıp da yasaklamadan önce; eğer bu “özgürlük ve seçenek denemesi idi ise”; ORİJİNAL Tanrı’nın DENEMEYE ihtiyacı olur mu? Öte yandan, seçenek ve özgürlüğün kötüye kullanılacağını; yasaklarının mutlaka çiğneneceğini; mutlaka itaatsizlik edileceğini; arkasından da onları ölüm gibi korkunç bir olayla lanetleyeceğini; böylece insanın çeşitli trajedilere, streslere, acılara, göz yaşlarına, hastalıklara, işkencelere, çilelere... maruz kalacağını; “Tevrat tanrısı” ÖNCEDEN BİLMİYOR MUYDU?
SİZ, elleri, ayakları olmayan, sürekli mahrumiyet ve cefa çekeceğini çok iyi bildiğiniz, sakatlıklarla dolu bir çocuğun ailenizde doğmasını ve hayatı boyunca size ve kendisine işkence çektirmesini ister miydiniz? SİZ, eğer sert, vicdansız, sadist bir karaktere sahip olarak böyle yapsaydınız bile, sizi tanıyanlar size ne gözle bakarlardı? Nasıl davranırlar, size ne derlerdi?

BİLMEDİĞİMİZİ VE BULAMADIĞIMIZI ASLA KULLANAMAYIZ!
Bizler, bilmediğimiz ve bulamadığımız şeyleri asla kullanamayız. Ancak bir şey yoktan var edilmişse; nerede olduğu kolayca biliniyor ve de bulunabiliyorsa; yasaklansa bile, bir gün onu bir şekilde kullanmak olasılığı olacaktır. Örneğin: (Atıyorum) Siz “KATAKOMA’YI” kullanabilir misiniz? Bunun ne olduğunu, neye yaradığını, zararını, nerede bulunduğunu, iyiliğini veya kötülüğünü biliyor musunuz? Tabii: “Hayır” diyeceksiniz. Çünkü “katakoma’yı” ilk kez işitiyorsunuz. Ne olduğunu, nerede bulunduğunu neye yaradığını... bilmediğinizden ve de bulamadığınızdan dolayı, “katakoma’yı” asla kullanama şansınız yoktur ve de olmayacaktır!
“ROBOT OLMA” ALDATMACASI!
Peki, “katakoma’yı” bilmediğiniz ve kullanamadığınızdan dolayı bir eksikliğiniz var mı? Veya bunu kullanamadığınız için; kendinizi “özgürlük veya seçenekten yoksun bir “ROBOT gibi” mi hissediyorsunuz? Tabii ki buna da: “Hayır” diyeceksiniz. Şimdi bu gerçeklerin ışığında, eğer lütfedip izin verirseniz, “günahın ilk varoluşunu ve günah sorununu” “Tevrat’tan” Yani “Aden”
Cennet Bahçesinden beraberce araştıralım:
“GÜNAH” “KATAKOMA” GİBİ OLSA,
ONU DA ASLA BULAMAZ VE KULLANAMAZDIK!

Başka bir örnek verelim: Buğday tohumu olmadan ekmek; haşhaş tohumu olmadan, esrar veya uyuşturucular; kimyasal elementleri olmadan, eroin, kokain, zehir; tütün yaprakları olmadan, sigara gibi... maddeleri üretemezsiniz! Bu örnekler gibi, “günah” denen olgu da eğer önceden var edilmeseydi; tıpkı yukarıdaki “katakoma” örneği gibi, bilinmese ve bulunmasaydı; bizler insan veya ruhlar olarak; Günahı asla yoktan var edemez, bilemez ve de kullanamazdık!
Genel olarak “günah” sorunu, ilk önce Şeytana ve sonra insana mal edilir. Genellikle “günahtan İLK SORUMLU olan Şeytandır! Sonra da ona uyan insandır” diyorlar. Oysa var edilen, yoktan yaratılan tüm ruhsal, fiziksel, canlı cansız maddeler, objeler, kavramlar, olgular, fiiller, eylemler, duygular, hisler, arzular, eğilimler ... gibi; “GÜNAH” olgusu da yoktan var edilmiştir. Kol. 1.17. Ayette: “HER ŞEY varlığını Onda (TANRIDA) sürdürüyor” yazılıdır.
“Her şeyin” içine doğal olarak otomatikman “günah” da dahildir. Şu halde “günah” da varlığını Yaratıcısından almakta ve “sürdürmektedir.” Tanrı eğer isteseydi, günahı da Şeytanı da, kötülükleri de... bir anda yok edebilirdi. Ama bunları O yarattı ve kalmasına da izin veriyor!
Bunun başka bir alternatifi yoktur.
Tanrı gibi yaratma özellikleri olmayan ruhsal varlıklar veya insanlar, yoktan hiç bir şeyi yaratamazlar. Evrende sadece bir tek Yaratıcı vardır! O da Tanrıdır! Tevrat’a göre, “günah olgusunu”, “KÖTÜLÜĞÜ BİLME meyvesi” olarak bizzat “Tevrat tanrısı” yaratmıştır. Günahın akla gelen ve gelmeyen en ince, en ufak ayrıntılarını içeren “kötülüğü bilme meyvesini” İLK KEZ
“Tevrat tanrısının” yarattığı yazılıdır. “Rab Allah... İyilik ve KÖTÜLÜĞÜ (günahı) BİLME ağacını yerden bitirdi.” (Bak. Yar. 2.9.)
İMAL EDİLEN İLK RUHSAL BOMBA!
Günahın tüm ayrıntılarını ihtiva eden “KÖTÜLÜĞÜ BİLME” ağacı ve meyvesi; modern dünyamızda imal edilen en etkin bombalardan daha da etkin olarak karşımıza çıkmaktadır. Hiroşima ve Nagazaki’de ilk kez patlatılan “Atom” bombasının radyoaktif, kanserojen etkileri uzun süre sürmesine rağmen; bugün neredeyse etkilerini yitirmiştir. Ama ilk kez tanrı tarafından yaratılan ve Aden bahçesinde PATLATILMASINA İZİN VERİLEN “KÖTÜLÜĞÜ BİLME” adındaki ruhsal bombanın patlatılmasının kanserden daha kötü etkileri hala sürmektedir!

GÜNAH İŞLEMEYE VE ÖLÜME DOĞRU İLK TUZAKLAR!
Tevrat tanrısı, “kötülüğü bilme ağacını” insandan önce yaratmasıyla; ilerde yaratacağı insanın “kötülük işleyebilmesine” olanak vermek üzere bu kötülük ağacını tasarladığı ve var ettiği anlaşılmaktadır. İlk insanın ilerde “günah işleyebilme” olanağına sahip olarak; “günah işlemeye özgürlüğü ve seçeneği” olabilmesi amacıyla; atacağı adımlara “İLK YOL HARİTASINI,” Tevrat tanrısı, bu meyveyle tasarlamış ve hazırlamıştır!

Çünkü “günahı bilme ağacı” yaratıldığında, daha insan henüz yaratılmamıştı. İnsanın daha ünü, tünü yoktu. “Kötülüğü bilme ağacı ve meyvesi” eğer var olmasaydı, -tıpkı yukarıdaki “katakoma” örneğinde gördüğümüz gibi; - biz günahı asla bilemeyecek, bulamayacak, kullanamayacak ve asla “günahlı” da olmayacaktık! “Katakomayı” bilmediğimizden, bulmadığımızdan ve kullanmadığımızdan dolayı da “seçme özgürlüğümüzü” kaybederek
“ROBOT” durumuna asla düşmediğimiz gibi; Günahın da ne olduğunu “katakoma” gibi bilmeseydik ve onu kolayca bulmasaydık; asla günahlı olmayacağımız gibi, seçme özgürlüğümüzü de asla kaybetmeyecektik.
Elçi Pavlus da bu görüşe şöyle katılıyor: “Şeriat – Tanrısal Yasa - eğer aracı olmasaydı, ben GÜNAHI bilmemiş olurdum. Çünkü eğer şeriat ‘Tamah etmeyeceksin’ dememiş olsaydı, ben tamahı asla bilmezdim... bir zamanlar şeriat yok iken ben diri idim: fakat Tanrısal yasa gelince GÜNAH DİRİLDİ, ve ben öldüm...” ( Bak. Rom. 7:7-9.)
“HER ŞEYİ TEMYİZ EDİN İYİ OLANI SIKI TUTUN.” (1. Sel. 5:21.)
Şimdi lütfen, aşağıya aktarılan Tevrat ayetlerinin anlattıklarını iyi kontrol edin! Bu ayetlerin anlatımlarında, yukarıda sözünü ettiğimiz “Kutsal Kitaba yapılan saldırıların analiz yöntemini” uygulayın: Aşağıdaki ayetlerde:
1-. Tanrısal Özellikler tahrip ediliyor mu? Yoksa olduğu gibi mi kalıyor?
2-. Tanrı, bu ayetlerin anlatımlarıyla yüceltiliyor mu? Yoksa alçaltılıyor mu?
3.- Tarihsel, coğrafik ve zamanlama hataları var mı?
4.- Putperestliğin efsanevi mitolojileri kokuyor mu, kokmuyor mu? Bu dört yöntemle, oluşan deformasyonları lütfen iyi tespit edin:
“ADEN” CENNET BAHÇESİNDEKİ MARJİNAL OLAYLAR!
İLK GAF! TANRIYI ALÇALTAN İLK ANLATIM:
“Rab Allah... İyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi.” ( Yar. 2.9.)
GÜNAHIN TÜM AYRINTILARI VE BİLİNCİ,
BU “AĞAÇTA” MEVCUT!

Yoktan var edilen bu ağacın “meyvesinin” üç özelliği var. 1.- İyilik, 2.- Kötülük, 3.- İyilik ve kötülüğün tüm özelliklerinin BİLİNCİ, BİLGİSİ! Yani bunları “BİLMEK.” Şöyle ki, ilk insan, bu meyveyi yiyince, her tür kötülüğün veya günahın tüm bilincine varacak! “İyiliği” bildiği gibi; “kötülüğün” yani günahın da ne olduğunu bilecek! Bazılarının yalan yanlış yorumları gibi: “Allah ilk insanı yarattığında onları güzel bir şekilde eğitti. Onlar neyin ne olduğunu iyice biliyorlardı...”iddiası, sadece hayal ve masal! Neden mi?
Çünkü, bu meyveden yemeden önce, ilk insanda “BİLGİ” eksikliği var! Yani iyiliğin ve “kötülüğün” yani günahın, ne olduğunu henüz bilememektedir. Çünkü “Tevrat tanrısı, ilk insanı yarattığında zannedildiği gibi onları “eğitmedi”; Yani onların bilinçlerine, ruhlarına, beyinlerine, vicdanlarına, yüreklerine... kötülüğün ne olduğu “bilgisini veya bilincini” koymamıştır. Yani zannedildiği gibi, “Tanrı onları iyilik ve kötülük hakkında eğitmemiştir.” Nasıl mı?
Çünkü eğer Tevrat tanrısı, ilk insanın bilinç veya vicdanına “kötülüğü bilme” özelliğini koymuş olsaydı; yani zannedildiği gibi onları önce bu konularda eğiterek “BİLME” özelliği onların beyinlerine koymuş olsaydı; bu “ağaca veya meyveye” de TEKRAR “BİLME” özelliğini koymazdı. Hem ilk insanın bilincine veya vicdanına, onları eğiterek “bilme” özelliğini koymak; hem de aynı zamanda o “meyveye” tekrar “bilme” özelliğini koymak; tıpkı dolu olan bir su bardağını tekrar suyla doldurmaya çalışmak gibi; akılsızlık, aptallık ve zır delilik olurdu. Orijinal Tanrı da asla böyle “zır delilik” yapmaz! Ama Tevrat tanrısı eğer böyle bir “zır delilik” yaparsa, buna hiç şaşmam!
Şöyle ki, ilk insanın “kötülüğü bilmek” meyvesinden yiyip de “kötülük” veya “günah” bilincine ulaştıkları gibi; bizim de günah bilincine ulaşmamız için tekrar bu “meyveden” yememize gerek yoktur! Çünkü, kötülük veya günah bilgisi, ilk atlarımızdan bize irsi, kalıtsal, organik, genetik
veya eğitimsel olarak bulaştığından, artık otomatikman kötülük bilgisine sahip olabiliyoruz!
GÜNAHIN NE OLDUĞUNU HENÜZ BİLEMEYENLERE;
KONULAN ANLAMSIZ “YASAK,” VE
VERİLEN KORKUNÇ CEZA!

“İyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin. Yersen ölürsün” (2:17)
TANRIYI ALÇALTAN İKİNCİ GAF!
Değerli Okuyucularım! Şimdi düşünebiliyor musunuz? Orijinal Tanrı böyle bir haksızlık veya gaf yapar mı? İlk insan daha henüz günahın, kötülüğün ne olduğunu bilmiyor. Bu konuda hiçbir deneyimleri, yaşanmış hiçbir örnekleri de yok. Hiç kimse önce günah işlememiş, uyarılmamış, yasaklanmamış, ceza almamış ve ölmemiş! Kötülüğün, yasağın, uyarılmanın, cezanın, trajedinin, lanetin, kovulmanın, ölümün... neler olduğunu henüz bilmiyorlar ki!
Bu gibi şeyleri daha önce hiç yaşamamış ve görmemişler. Pratik hiçbir deneyimleri ve bilgileri yok. Sadece teorik olarak, henüz ALAMINI bilmedikleri bazı sözleri işitiyorlar: “Bu meyveyi yeme! Yasak! Yoksa ceza var... ölürsün...” Bu insanlar YASAĞIN NE OLDUĞUNU NE ANLAMA GELDİĞİNİ BİLMEDİKLERİ GİBİ, “ölümü” de bilmiyorlar. Çünkü daha önce hiçbir insan ölmemiş! Hiçbir ölü görmemişler! Ölüm olayı daha hiç yaşanmamış! Sadece bildikleri bir şey var: “YEMEYİN, DOKUNMAYIN, ÖLÜRSÜNÜZ” (Bak. 3:3.) Bildikleri, anladıkları tek şey bu:
“Yememeli ve dokunmamalı!” Yerse ve dokunursa ne olur? “ÖLÜR!” Adem’e bir soru sorsak ne der acaba? “Adem bey, ‘ölüm’ nedir? Nasıl bir şey?” Adem: “Bilmem ki? Bu sözü ilk kez işitiyorum, ne olduğunu hiç görmedim ve de bilmiyorum!”
İlk insan, yasağı ne bilir, cezayı ne bilir, günahı ne bilir, ölümü ne bilir? İlk insan “günahı bilme meyvesini” yedikten sonra, bu şeylerin ve de kötülüğün bilincine sahip olacak! Daha da basiti veya açıkçası: Günahı işledikten sonra, günah işlediklerinin farkında ve bilincinde olacaklar!
Bu tür “bilinçsizlik masumiyeti” içinde olan insanlara konulan yasağın, cezanın, ölümün... bilgelikle, dürüstlükle, hakla, hukukla, kutsallıkla, anlayışla, sevgiyle... ne ilgisi olur ki?
Böyle bir karakter, orijinal, yüce Tanrı’nın Özellikleriyle örtüşüyor mu? Tanrıyı yüceltiyor mu? Yoksa aşağılıyor mu? Ne dersiniz?
Bu kararı siz değerli okuyucularımın vicdanına sunuyorum!
ARKASINA SAKLANILAN KLASİK PARAVAN!
Ancak bu gibi çelişkilerde, daima anlamsız ve saçma bir paravanı kendilerine sığınak edip, bu paravanın arkasına saklananları da teşhir etmek istiyorum: “Siz Allah’ın düşüncelerini anlayamazsınız... siz insansınız o Tanrıdır... Tanrı’nın düşünceleri gök yerden yüksek olduğu gibi yüksektir... o Tanrıdır, özgürdür istediğini yapar...”
Yanlış veya saçma inançlarında zorlandıkları halde inat edenler, işte bu tür paravanların arkasına saklanıyorlar! Tanrı’nın büyüklüğünün arkasına, kendilerinin ilkel inançlarının ürettiği sapık çelişkilerini saklamak istiyorlar! Tanrı’nın anlaşılmaz büyüklüğüyle, çarpık inançların ne ilişkisi olabilir ki? “Allah’ın yüksek düşüncelerini anlayamamak” sevgisizlikle, dürüstsüzlükle, haksızlıkla, hukuksuzlukla, anlayışsızlıkla, adaletsizlikle bağlantısı olabilir mi?
Ama şaşmamak gerekir. Eski “Grek mitolojilerinde” insanlar kendilerine birçok tanrılar ve tanrıçalar ürettikleri gibi; bu gün de, din ve mezheplerinde, insanlar kendilerine maalesef istedikleri türlerde tanrılar üretebilmektedirler!
ADIM, ADIM GÜNAHA TEŞVİKLER,
DİĞER GAFLAR DEVAM EDİYOR!
TAHRİKLER VE TUZAKLAR!
GÜNAH MEYVESİNİ EN KOLAY BULUNACAK YERE KOYMUŞ!

Tevrat tanrısı “Günah” veya “kötülüğü bilme” meyvesini nereye koymuş biliyor musunuz? Biz ilaçları çocuklardan uzak tutarız. Oysa burada tam tersi var: İlk insanı adım, adım günah işlemeye doğru teşvik ve tahrik ediyor! “Günahı bilme ağacı ve meyvesi” gözlerden uzak, zor bulunabilen bir yerde değil! Bir tepenin arkasında, bir çalılığın arasında, yamaçta, derede, çukurda, dağ üstünde veya arkasında değil! Ama nerede hatırladınız mı? Tam gözlerinin önünde! En yakınlarında! Çok kolayca ulaşılacak bir yerde! Yani, “TAM BAHÇENİN ORTASINDA!” (Bak. 3:3.) İlk insanı günaha itmek için, diğer tahrik, teşvik ve tuzaklarının nasıl sürdürüldüğüne lütfen aşağıda iyi dikkat edin:
“GÜNAH MEYVESİNİN” TAHRİK VE
TEŞVİK EDEN EŞSİZ CAZİBESİ, GÜZELLİĞİ!

Çalı, diken, ısırgan... gibi bitkilerin pek cazibesi yoktur. Timsah, yılan, akrep, hamam böceği... gibi yaratıklardan ürkeriz! Oysa “günah meyvesinin” ürküten, korkutan hiçbir yanı yok! Tam tersine, öyle güzel, öyle çekici ve tahrik edici cazibelerle süslenmiş ki, Şeytan aldatmasa bile, meyve çekici güzelliğiyle sanki büyük sesle çağırıyor: “Gel yanıma, bak bana, ne güzel ve lezzetliyim! Haydi durma! Bir an önce al ve ye beni!...” diye davet ediyor! Meyvenin görünüşü, güzelliği ve çekiciliği öyle eşsiz ki, insanı tahrik, teşvik, mecbur ediyor sanki: Bu Meyvenin çekici güzelliğine ve cazibesine bir bakın:
“BAKILIŞI HOŞ, GÖZLERE GÜZEL, YEMEK İÇİN İYİ, ANLAYIŞLI KILICI VE ARZU OLUNUR...” cazibe, çekicilik, tahrik ve güzelliklerle süslemiş onu Tevrat tanrısı! (Bak. 3: 6.) “Tevrat tanrısı” neden bu meyveyi yaratmış? Neden en yakınlarına koymuş? Neden bu denli cazip ve tahrik edici çekiciliklerle süslemiş? Yoksa amacı, ilk insanı günah tuzağına düşürmek mi? Böyle “tuzak” hazırlamak, Tanrı’nın Özelliklerini, karakterini yansıtıyor mu? Onu yüceltiyor mu yoksa aşağılıyor mu?
İLK “YASAK” VE YASAK PSİKOLOJİSİ
1.- Tanrı, insanı yaratmadan çok önce, günah işleyebilmeye imkan olsun amacıyla GÜNAH olgusunu yaratıyor. Böylece insanın “günah” işleyebilmesi için ilk hazırlığı yapan “Tevrat” tanrısı, bununla yetinmiyor.
2.- Günahı işleten meyveyi “bahçenin tam ortasına,” gözlerinin tam önüne koyuyor ama bununla da yetinmiyor.
3.- Artı, “günah işleten meyveyi;” harika güzelliklerle, çekici, tahrik edici cazibeyle süslüyor ve bununla de yetinmiyor.
4.- Ama adım, adım amacına ulaşmak ve ilk insanı günah tuzağına düşürmek için sanki can atarcasına icraatına devam ediyor.
“Günah meyvesini” bu denli çekici, tahrik ve teşvik edici güzellikle yaratıp; tam gözlerinin önüne koyduktan sonra; Tevrat tanrısı hangi akla hizmet ediyorsa, şimdi de kurduğu bu tuzağa düşürmek için korkunç bir “YASAK” icat ediyor: “BU MEYVEDEN YEMEYECEKSİN! YERSEN SENİ ÖLDÜRÜRÜM!” (Bak. 2:17. ve 3:3.) Sanki, koyduğu yasağın ilk insan tarafından çiğneneceğini önceden bilemiyor!
Bu yasaklama ise, Elçi Pavlus’un şu sözlerini hatırlatıyor:: “Eğer Şeriat aracı olmasaydı, ben GÜNAHI bilmemiş olurdum. Çünkü eğer şeriat ‘Tamah etmeyeceksin’ dememiş olsaydı, ben tamahı asla bilmezdim... bir zamanlar şeriat yok iken BEN DİRİ İDİM: fakat Tanrısal yasa
gelince GÜNAH DİRİLDİ, ve BEN ÖLDÜM...” (Rom. 7:7-9.)
İNSANIN MEKANİZMASINA, KENDİ ELLERİYLE KOYDUĞU
“YASAK PSİKOLOJİSİNİ” BİLEMEYEN BİR tanrı!

Tevrat tanrısının şu diğer acayipliğine de bir bakın! Bu nasıl bir tanrıysa, insanın bünye mekanizmasına koyduğu “yasağın” üreteceği kötü sonuçları bilemiyor! Koyduğu yasağı insanın çiğneyeceğini; itaat etmeyeceğini; özgür seçeneğini kötüye kullanacağını... Tevrat tanrısı önceden bilemiyor. Bu yüzden de ilk insanın sadakat, bağlılık ve itaatini; koyduğu yasakla DENİYOR! Böylece, “deneme” yoluyla öğrenen, bilen bir varlık durumuna düşürülerek korkunç şekilde aşağılanıyor ve Tanrılığı yok oluyor!
YASAKLAMANIN KÖK NEDENİ!
Bu tanrı, mutlaka şöyle düşünmüş olmalı: “Günahı bilme meyvesini en cazip ve çekici görünüşte yaratmalıyım. Kolayca bulacakları bir yere, göz önüne, “bahçenin ortasına” koymalıyım. Aldanarak yesinler diye de, günah meyvesini en üstün güzelliklerle, tahrik edici, çekici cazibelerle donatmalıyım. Bu çekici güzellik cazibelerine rağmen, sonra da meyveyi yemesinler diye de yasak koymalıyım. Sonra arkasından, şeytanın ayartmasına izin vermeliyim. Şeytan onları ayartmak için kolayca yanlarına gidebilmeli. Şeytana karşı hiçbir korumam olmamalı.
Kendi gücümle ilk insana yardım etmemeliyim. Bunları böyle yapmalıyım ki, bakalım bu insan, iradesi, gücü ve arzusuyla bana itaat edecek mi? Yoksa etmeyecek mi? Böylece onların iradelerini, arzularını, seçimleriyle DENEYEBİLİRİM! Denememin sonucu görünce, öğrenirim ve ona göre davranırım...”
Aslında orijinal Tanrı değil de Tevrat yazarı, kendi kafasında oluşturduğu tanrısını böyle hayal ediyor olmalı! Oysa Kutsal Kitapta orijinal Tanrıyı hedef alan bu hayal, yine orijinal Tanrıyı aşağılıyor ve Tanrısal Özelliklerini tahrip ediyor!
Yok eğer bu Tanrı, ilk insanın yasağı çiğneyeceğini, itaatsizlik edeceğini, özgür seçeneğini kötüye kullanacağını önceden biliyor idiyse; o zaman da, bunları bile, bile boş ve anlamsızca onları deniyor! Hain bir tavırla onları korkunç “ÖLÜME” göndermeye tuzak hazırlıyor! Böylece, boş ve akılsız şeylerle uğraşan, “akılsız ve hain bir tanrı” olarak karşımıza çıkarılıyor! Bu tanrı maalesef insanı lanetlemeğe ve öldürmeğe can atıyor!
“YASAK PSİKOLOJİSİ” VE,
PATLAMAYA HAZIR BİR BOMBA!

Kötülük, tehlike, zarar verme gibi marjinal durumlar var olmasaydı, yasalara ve yasaklara hiç gerek kalmazdı. Oysa, Tevrat tanrısı, ortaya, tahrik edici, cazibeli ve çekici süslerle süsleyerek kamufle ettiği çok tehlikeli, korkunç bir “bomba” koymuş! Yani, “kötülüğü BİLMEK” bombası! Koyduğu bu “bombanın” patlatılacağını da ya biliyor, ya da bilmiyor! Yukarda dediğim gibi:
1.- Eğer bilmiyorsa zaten Tanrı olamaz!
2.- Eğer biliyorsa, onları DENEMEZ!
3.- Eğer bildiği halde engellemiyor, tersine izin veriyorsa: bu “bombayı” patlatmaları için tuzak kurmuş ve patlatılmasını istiyor!
Çekici cazibelerle süsleyerek kamufle ettiği bu “bombayı,” ilk insanın patlatacağını “Tevrat tanrısı” önceden bilmiyor! Aynen, koyduğu yasağı bozacağını, özgür seçeneğini kötüye kullanacağını, itaatsizlik edeceğini de önceden bilmiyor. Bu durumda: “Acaba” “belki” gibi, varsayımlarla, “denemelerle...” hareket eden, aciz insana benzeyen ve orijinal Tanrıya asla yakışmayan bir tanrı kavramı ortaya çıkıyor! Bu da onu yüzde yüz aşağılıyor!
“YASAK” YERİNE, KÖTÜLÜKLERDEN ARINMIŞ BİR YAŞAM!
Eğer siz, koyacağınız yasağa kesin olarak uyulmayacağını, ama mutlaka çiğneneceğini önceden bilseydiniz; yine de böyle boş, anlamsız, aptal bir yasak formalitesiyle uğraşır mıydınız? Akıllı biri, böyle bir durumda yasağı hiç koymazdı, değil mi? Akıllı biri, böyle bir durumda, eğer gücü yetseydi, yasak koymak yerine; yasak koymağı gerektiren “kötülükleri” tehlikeleri, zararları hiç var etmezdi! İnsanın önüne “kötülüğü bilme meyvesini” çekici ve cazibeli süslerle koymazdı ve akılsız, yasalar ve yasaklar da icat etmezdi!
TANRI, İNSANIN NASIL DAVRANACAĞINI ÖNCEDEN BİLMEDİ Mİ?
“Tevrat tanrısını” eğer gerçek orijinal Tanrı olarak kabul edecek olursak; koyacağı yasağı insanın mutlaka çiğneyeceğini; itaat etmeyeceğini; özgür seçeneğini de mutlaka kötüye kullanacağını önceden bal gibi bilmelidir! Bunu bildiği halde, yine de “kötülük,” bombasını, yani “kötülüğü bilme meyvesini” yoktan yaratıp, cazibeli süslerle kamufle ederek, insanın önüne koyması ne anlama geliyor?
BİR TUZAK MI?
Bunun anlamı çok basittir: Koyduğu yasayı ve yasağı bir an önce çiğnemeleri, itaatsizlik etmeleri, seçeneklerini kötüye kullanmaları ve kovulmaları için tuzak hazırlamış olmalı! Bunun başka bir alternatifi var mı? Yasağını çiğnemeleri ve itaatsizlik etmeleri için onlara yardım ediyor! Bu ne akıl! Ne bilgelik! Ne anlayış! Ne kutsallık! Ne sevgi! Tanrılığa yakışan ne güzel özellikler sergileniyor! (?!) Değil mi? İşte harika Kutsal Kitap deformeleri...
Devletlerin koyduğu yasalar ve yasaklar, Tanrı’nınkine benzemez! Aciz insanlardan oluşan hükümetler, doğada ve insanda var olan kötülükleri yaratmadıkları gibi, bunları yok etmeğe de güçleri yetmez! Bu yüzden de koydukları yasa ve yasaklarla doğal önlemi alıyorlar. Oysa “Tevrat tanrısı” doğaya ve insan mekanizmasına “kötülüğü bilme” olgusunu koyuyor. Bu olguyu yaşamak için de, insana gereken arzu, istek, meyil, eğilim ve serbesti ve de izini veriyor. Sonra da anlamsız ve akılsız yasaklarla güya önlem almaya çalışıyor!
Devletlerin yasakları neden var? Çünkü insanın doğasında kötülükler var. İnsanın doğasına günah girmeseydi, ama temiz olsaydı, yasalara ve yasaklara asla gerek kalmazdı. Tıpkı Cennette olduğu gibi...
“AŞIRILMIŞ SULAR TATLIDIR!”
Yasak psikolojisini bilmek için Akademisyen, Entellektüel, “Psikolog” Doktor veya Profesör olmaya gerek yok! Bunu deneyimlerimizle biliriz. İnsana neyi yasaklarsanız, yapmak için mutlaka onun üzerine gider. Neyi serbest bırakırsanız, ilgisini pek çekmez. İnsanın ilgisini, dikkatini ve merakını üzerine çeken, en önce yasaklanan şeylerdir! Eğer insana doksan dokuz şeyi serbest bıraksanız ama bir şeyi yasaklasanız; serbest olan doksan dokuz şeyden fazla, yasaklanan tek şey insanın dikkat, merak ve ilgisini üzerine çekecektir.
İnsan fırsatını ve zamanını bulunca, ne yapıp eder, yasaklananı gizlice de olsa yapmak ister. Yasaklanan şeyler, yasaklanmayanlardan ziyade, çekici ve tatlı olur. Bu yüzden Kutsal Kitap doğrulukla şu tanımlamayı yapıyor: “Aşırılmış (çalınmış, alınması yasaklanmış) sular tatlıdır.” (Bak. Sül. Özdeyişleri 9:17.) Aşırılmış sular, memba sularından daha tatlıdır! İşte “yasak” psikolojisi!
Elçi Pavlus da benzer şeyleri söylüyor: “Şeriat aracı olmasaydı, GÜNAHI bilmemiş olurdum. Çünkü eğer şeriat ‘Tamah etmeyeceksin’ dememiş olsaydı, ben tamahı asla bilmezdim... bir zamanlar şeriat yok iken ben diri idim: fakat emir gelince GÜNAH DİRİLDİ, ve ben öldüm...” (Bak. Rom. 7:7-9.)

Eğer yasakların arkasında ceza ve müeyyidelerle durulmazsa, konulan yasakların hiçbir yararı olmaz. Kaldı ki, yasakların arkasında çeşitli cezalar veya müeyyideler olmasına rağmen, bu güne dek bir yere varılamamıştır. Yasaklar yine çiğnenmiş, mahkemeler arı kovanları gibi kaynamış, hapishaneler tutuklularla dolup taşmıştır. Yasak ve cezalar yerine, güçlü, gerçek, sevgi ve anlayış dolu eğitime; insanı içten, yürekten ikna etmeğe gerek vardır. Daha da iyisi, kötülük ve günahın olmadığı bir ortama gerek vardır! Maalesef Tevrat tanrısı bunları bilemiyor veya gücü yetmiyor ki uygulayabilsin!

“TEVRAT TANRISINA” SORULAR!

“Ey Tevrat tanrısı! Eğer elinden geliyor idiyse, başarabilecek gücün var idiyse; insanın kötü yüreğini, ve kullanabileceği kötülükleri, tehlikeleri, zararları, ziyanları, riskleri... neden ortadan kaldırmadın? Daha doğrusu, bunları niye yarattın ve cazibeli şekilde gözlerinin önüne koydun? Eğer bu kötü ortamı var etmeseydin, o zaman, var olan kötülükleri önlemek için yasalar ve yasaklar koymana gerek kalır mıydı? Ama eğer canın ille de yasaklar koymak istediyse, koyduğun yasaklara uyabilmesi için; insanın ruhunu, beynini, kötü yüreğini, vicdanını, iradesini, arzularını, kararlarını, meyil, eğilim veya tutkularını... niye iyileştirmedin? Günah karşısında insanı niye bu denli zayıf ve kırılgan yarattın?”


“İnsanları güçlü, anlayışlı, bilgelik, çekicilik ve sevgi dolu gerçek bir eğitimle niye eğitmiyorsun? Yasaklarına mutlaka uyabilmeleri için, onları yürekten, içten neden ikna etmiyorsun? Her şeye yeten gücünle, günah işlememeleri için onlara niye yardım etmiyorsun? Senin yardımın olmadan, insanın bir hiç olduğunu niye unutuyorsun? Böyle yapmakla, insanın seçeneği olmayan robot olacağını mı düşünüyorsun? Çünkü bazıları Seni böyle tanımlıyorlar! Eğer Sen de böyle düşünüyorsan, özgür seçeneğin kötüye kullanılacağını önceden bilemedin mi? Ayrıca aşağıdaki şu vaatlerinle de neden çelişiyorsun?”

“Verdiğin şu sözleri niçin tutmuyorsun? ‘Üzerinize temiz su serpeceğim ve tertemiz olacaksınız. Size yeni yürek vereceğim. İçinize yeni ruh koyacağım. Taş yüreği çıkarıp et yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım. Sizi kanunlarımda YÜRÜTECEĞİM, ...’ diyorsun! (Bak. Hez. 36:25-27.) Görülüyor ki, bunların hepsini bizzat SEN YAPIYORSUN! Biz değil! SEN bunları yaptığında insan robot mu oluyor?”

“İlk insanı yarattığında, ona bu vaatlerini niye uygulamadın? Bu vaatlerinle neredeydin? Bu vaatlerini sonradan mı akıl ettin? Şimdiye dek, yüzyıllarca kötülüğe batan insanlığa, bu vaatlerinle ne yapıyorsun? Söz verdiğin halde, tüm insanları NEDEN ‘KANUNLARINDA YÜRÜTMÜYORSUN?’ Söz verdiğin halde elinden gelmiyor mu? Yoksa insana verdiğin “özgür iradeye ve seçeneğe” müdahale edemez aciz duruma mı geldin? Yoksa, insanın özgürlüğü ve seçeneği, senin vaatlerinin ve egemenliğinin üstüne mi çıktı?”

“Eğer insanları eğitmesini, yüreğini ikna etmesini ve razı etmesini beceremiyorsan; veya insan yüreğini, iradesini... gereği gibi kırılmaz güçte yaratamamışsan, neden yasalarla, yasaklarla, cehennemle... uğraşıyorsun? Yasalara ve yasaklara gerek kalmayan, günaha düşmeyen, güçlü, tertemiz ‘yeni yüreği ve yeni ruhu’ vaat ettiğin gibi neden vermiyor ve uygulatmıyorsun? Şeytan, günah ve kötülükleri neden kaldırmıyorsun? Vaat ettiğin halde, “kanunlarında neden yürütmüyorsun?” Günahların yoğunlaştığı ‘kötülük robotluğu;’ günahın olmadığı ‘iyilik robotluğundan’ daha mı iyi?”


“Kötülük veya günah karşısında, cam veya porselen gibi bizi niye kırılgan bir bünyeyle yarattın? Kırılgan olmayan; tersine sertleştirilmiş kırılmaz çelikten daha güçlü bir bünyeyle bizi yaratamaz mıydın? Böyle yapmağa her halde gücün kolaylıkla yeterdi! Tarih boyunca görüyoruz ki yasakların, yasaların, cezaların... bir faydası olmadı! Kurtarış müjdeleri ve çabaları da herkesi kurtaramadı... Cehennem hala açık ve dolduruluyor!”

İKİNCİ BÖLÜM SONU
GELECEK BÖLÜM

YASAK: BİR FORMALİTE Mİ?
YASAĞI GEREKTİREN ŞEYLER NİYE VAR?

0 yorum:

Yorum Gönder

site map


counter