30 Eylül 2009 Çarşamba
Kutsal Kitap bizlere, “TANRI SÖZÜ” olarak, tam Tanrının ağzından çıktığı gibi orijinallikte, saflıkla, temizlikle, berraklıkla veya gerçeklikle gelmemektedir. Eğer böyle olsaydı, yukarıdaki ayette (Matta 13:41.) de bulunan “ayıklama yöntemini” kullanmayı size asla tavsiye etmezdim. Halis, öz, saf, temiz, orijinal, “içine su karıştırılmamış” gerçek Tanrı sözünü “analiz etmek veya mercek altına almak” KİMİN HADDİNE DÜŞMÜŞ? BUNA KİM CÜRET EDEBİLİR? Benim de işim ve vazifem asla ve haşa bu değil!
Yani sizin anlayacağınız, gerçek “Tanrı sözü,” çeşitli tercümelerle, yüzyıllar içinde yıpranmıştır. Mürekkep, papirüs, deri gibi yazı malzemelerinin, çabuk bozulmaları nedeniyle; yenileri ile “aktarılması” veya tercümeleri yapılmıştır. İşte bu gibi zamanlarda; ”Kutsal Kitabın elden ele aktarılması ve çeşitli tercümeleri yapılması nedeniyle, bazı hatalar olagelmiştir.
İşte bu yüzden de, Kutsal Kitabın (yukarıdaki ayet gibi) “denize ağ atılarak, her çeşitten toplayan; iyileri kaplara konulan ve kötüleri çöpe atılan balıklar gibi;” (Matta 13;31) İyi, has, halis ve orijinal Tanrı sözlerinin saklanması ve yaşamda kullanılması gerekmektedir. Ama diğer tarafta tam tersine, bizzat Tanrıyı alçaltan, aşağılayan, gerçek Teolojiyi bozan, yüce Tanrıyı aciz bir insana benzeten, çarpık ve bozuk yorumlar üreten “kötü” sözde ayetlerini ise çöpe atmak gerekmektedir!
Kutsal Kitabın tercüme ve aktarmalarına uygulanan aşağıdaki analiz yöntemiyle; zaman sürecinde alıştırıla, alıştırıla, miligram, miligram Kutsal Kitabın içine sokulan, fahiş insan hatalarını göreceksiniz! çelişkileri, bozuklukları, Tanrıyı alçaltmalarını, Tanrı kitabında bizzat Tanrıya hakaretler edildiğini..., görerek şaşıracaksınız!
Bu tür hataları görüp ayıklamakla da, halis, öz, saf, işe yarayan orijinal gerçekleri fark edip; kötü hatalardan ayırt edebileceksiniz! Böylece, işe yaramayan, kötü, esin olmayan, orijinal “ayet” değil, ama insan hatasından oluşan çelişkiler ve yalanlardan da arınmış olacaksınız! Bizzat İsa Mesih’in dediği gibi: “Siz, öz, temiz, saf, halis, orijinal “GERÇEKLERİ bilerek, daha çok ÖZGÜR olacaksınız!” Yu. 8:32.
TERCÜMELERDEKİ FAHİŞ HATALARDAN ÖRNEK KANITLAR!
Kutsal Kitabın tercümelerindeki veya aktarmalarındaki hataların hepsini, siz de takdir edersiniz ki tek, tek açıklayabilmek bu yazılarda mümkün değildir. Bu yazılarda sadece bazı örnekler verilmiştir. İsterseniz, Kutsal Kitabın son zamanlarda tercüme edilen, en acıklı, en fahiş ve en belirgin hata örneğiyle başlayalım!
TERCÜMELERDEN BİRİNE GÖRE;
TANRI KENDİNE “BİLGELİK” YARATMADAN ÖNCE,
BİR “ZOMBİ” DURUMUNDA BULUNUYORMUŞ!
BİLGELİĞİ OLMAYAN TANRI, KENDİNE BİLGELİK YARATIYOR!
Örnek Kanıt 1.- Kutsal Kitabın “Ağustos 2001” tarihli Türkçe tercümesinde; Süleyman’ın. Özdeyişleri kitabının 8:22 ayeti şöyle tercüme edilmiştir: “Rab yaratma işine başladığında İLK BENİ YARATTI.” Burada “ilk beni yarattı” diye kendisinden söz eden Varlık, birinci anlamda Tanrının “BİLGELİĞİ” yani “hikmetidir.” İkinci anlamda ise, İsa Mesih’in dünyaya insan kılığında gelmeden önceki hali olan, Tanrı özündeki “Teologosu;” Yani, “Tanrı Sözü olan hikmetidir.” (Bak 1. Kor. 1:24.)
Sül. Özdeyişleri 8. bölümünde, “Tanrısal bilgelik” kendisine ait olan bir çok özelliklerini anlatırken, 22. ayete geldiğinde, kendisinin yaratılan her şeyden önce “ilk” olarak “yaratıldığını” (haşa) söylemektedir. “İlk beni yarattı” şeklindeki fahiş hatalı tercümenin getirdiği kötü anlamları ise aşağıda açıklıyorum:
Ayetin böyle tercümesine göre: Evrende daha hiçbir şeyi yaratmadan önce, Tanrı yaratmak faaliyetine başlamak üzere iken, kendisinde bir şeyin eksik olduğunu fark eder!
Tanrı, istediği her şeyi yaratmak için gerekli olan “bilgeliği” yani, “hikmeti” YOK OLDUĞUNU fark eder! Yaratmak için gerekli bilgeliği olmadığını anlayan Tanrı duraklar. “Bu durumumla asla yaratamam! İstediğim şeyleri yaratabilmem için, ilk önce KENDİME BİLGELİK YARATMALIYIM” der ve işe koyulur!
Şaşılacak ilk şey şurada ki, ezelden beri var olan Tanrı, yaratmaya başlamadan önceki zamanlarda, yani bulunduğu ezeliyette, bilgelik veya hikmeti yok imiş! Yani sanki bir “ZOMBİ” gibi imiş! Bilgelik veya hikmeti olmayan bir varlık nasıl “Tanrı” olabilir?
Şaşılacak ikinci şey de şurada ki, bilgelik veya hikmetten yoksun olan bir tanrı, bu acınacak zavallı durumuyla, yani “bilgelik yokluğu” durumuyla, hangi imkanla kendine bilgelik yaratabildiğidir! Yaratmak eylemi “bilgelikle” olabiliyorsa, ezelden beri bilgeliği olmayarak yaşayan bir tanrı; yaratmak istediği zaman gelince; nasıl oluyor, nereden buluyor, nasıl ediyor da kendisine “ilk önce bilgelik yaratabiliyor?” Çelişkiye bakın! Bilgeliği olmayan, kendine bilgelik yaratabiliyor!
Şaşılacak üçüncü şey de şurada ki, kendisine bilgelik yaratmadan önceki zamanlarda “bilgeliği olmayan” bir varlık, nasıl “TANRI” olabiliyor? “Tanrı” denilen varlığın Tanrısal özellikleri, eğer ezelden beri var olmazsa; eğer “yaratılmaya tabii” olursa, artık böyle bir varlığın “Tanrılığı” kalır mı?
Şaşılacak dördüncü nokta da şudur ki, söz konusu ayet aynı zamanda İsa Mesih’in göksel durumuna referans vermektedir: ( Bak. 1. Kor. 1:24.) Bu durumda, “Kutsal Üçlük” gibi Hristiyanlığın temel bir inancının dibine dinamit koyuluyor! Ezelden beri var olamayan, ama yaratılan göksel varlık “Teologos” “Tanrı Sözü” yani, ( İsa Mesih’in dünyaya gelmeden önceki hali,) nasıl “Tanrı” olarak “Kutsal Üçlükte” yer alabilir? Bu tür tercümeler, “Yehova Şahitleri” veya “Uniteryanlar” gibi, İsa Mesih’in Tanrılığına inanmayan Hristiyanlık dışı dinlerin ekmeğine yağ sürmüyor mu? Hıristiyan olduklarını söyleyenler, Nasrettin Hoca gibi “bindikleri dalı” kesmiyor mu?
TERCÜME HEYETLERİNİN ACİZLİĞİ – BECERİKSİZLİKLERİ!
Açıkça görülüyor ki, bu bölümde, Türkçe ve benzeri tercümelerde, Tanrıyı bilgesiz “zombi” yapan ağır hakaretler, küfürler, gibi böylesine fahiş hatalar var! Böylesi fahiş hatalar sadece Türkçe tercümesinde değil, sanki söz birliği etmiş gibi, Arapça, Süryanice, Ermenice, Rumca, İngilizce... gibi birçok lisanlardaki “yeni çağdaş” (!?) tercümelerde de bulunmaktadır.
İBRANİCE’DEKİ KÖK SÖZCÜĞÜN ÇEŞİTLİ ANLAMLARI
“İlk beni yarattı” olarak tercüme edilen İbrani’ce de ki “YARATTI” diye tercüme edilen kök sözcük: “QANAH- qanah” dır. Bu sözcük birçok anlamlara gelmektedir. Örneğin: “Sahip olmak. Malik olmak. Bütüne ait olmak. Bütünün bir parçası. Teşkil olmak. Teşkilatlanmak. Organize edilmek. Portatif bir eşyanın hazır parçalarının bir araya gelmesi. Portatif bir eşyayı kurmak, kurulmak. Oluşturulmak. Oluşmak. Yaratılmak...” gibi anlamları da var!
İbranice'deki bu kök sözcüğü tercüme eden kişi, bu sözcüğü ne için veya kim için kullandığını bilmesi ve yukarıdaki çeşitli anlamlardan en isabetli olan anlamı seçmesi gerekmekte idi! Bu sözcük, “Tanrı” dışında kullanıldığında, amacına uygun anlam için seçilebilir. Ama tercümede söz konusu olan “Tanrı” olunca; burada mutlaka “Malik olmak, sahip olmak, ait olmak, organize edilmek, kurulmak...” gibi anlamlar özenle seçilmeliydi! “Yaratılmak veya Oluşturulmak” asla olmamalıydı!
Oysa, bizim “modern” kafalı (!?) “çağdaş” (!?) tercüme heyetlerinde, Teolojik bu olgunluk, bu bilgelik, bu hassaslık, bu anlayış, bu deneyim... ne gezer? Oysa yüz, iki yüz.... senelik eski tercümelere baktığımızda bu ayet aynen şöyle yer alır: “Rab yolunun başlangıcında, kadim işlerinden evvel, Bana malik idi” “ ...Bana sahip idi.” “Onda idim, Onunla idim, Onun idim. “Kuruldum,” Hazırlandım...”
KUTSAL KİTABIN TERCÜMELERİ KORUMA ALTINDA DEĞİL!
Örnek Kanıt 2.- “İlk beni yarattı” şeklinde fahiş hatayla yapılan bu tercüme, aynı zamanda, şunu kanıtlar ki; Kutsal Kitabın hem eskimiş el yazması metin aktarmalarının, hem de tüm tercümelerinin, zannedildiği gibi TANRISAL KORUMA ALTINDA olmadığını göstermektedir! Önceleri ben de Kutsal Kitabın hem el yazması metinlerinin, hem de tercümelerinin, Tanrı koruması altında olduğuna inanmıştım. Bu konuda vaazlar vermiş, broşürler, kitaplar yazmıştım. Ama maalesef sonunda yukarıdaki ve diğer radikal gerçekleri görünce büyük hayal kırıklığına, acılara ve ruhsal travmalara uğradım!
Yukarıdaki gerçekler dahilinde. “KUTSAL KİTABIN TERCÜMELERİ TANRISAL KORUMA ALTINDA DEĞİLSE; BU DURUMDA, İncil ayetinin dediği gibi:
“Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşitten toplayan bir ağa benzer. Dolduğu zaman onu kıyıya çektiler. İyileri, işe yarayanları kaplara koydular. Fakat işe yaramayan kötüleri dışarı attılar.” Matta 13:41.
KUTSAL KİTAP'TAKİ AYETLERİ AYIKLAMALIYIZ! “İYİLERİ VE İŞE YARAYANLARI KAPLARA KOYMALIYIZ! AMA İŞE YARAMAYAN,” İNSAN UYDURMASI, SAHTE ESİN OLAN “KÖTÜ” AYETLERİ, “DIŞARI ATMALIYIZ!”.
BU KONUDAKİ ÖNBİLDİRİLER, KEHANETLER:
“BULANDIRILAN DURU SULAR”
“İyi otlakta otlamanız size az mı geliyor da, otlaklarınızdan artakalanı ayaklarınızla ÇİĞNİYORSUNUZ? Duru sular içmeniz size az mı geliyor da, artakalanı ayaklarınızla BULANDIRIYORSUNUZ? Koyunlarım ise, ayaklarınızla ÇİĞNENMİŞ olanı yiyorlar ve ayaklarınızla BULANDIRILMIŞ olanı içiyorlar.” (Bak Hezekiel 34:18-19.)
“Çiğnenmiş otlaklar ve bulandırılmış sular” Tanrının öz ve orijinal sözüne insanlar tarafından yapılmış saldırılar değil midir? “Çiğnenmiş otlar” tazeliğini veya canlılığını yitirmiş, çamurlanmış, kirlenmiş, kötü mikrop ve virüslerle bozulmuş “otlaklar” Orijinal Tanrı sözüne yapılan hıyanet, kötülük, alçaklık ve kötülük değil mi? “Bulandırılmış duru sular” yine paklığını, hayat vericiliğini yitirmiş, çamurlu, pis; hastalık yapan kötü mikrop ve virüslerle doldurulmuş “duru sular;” yine Tanrının, halis, has, pak, orijinal sözlerine yapılan alçakça saldırılar ve deformeler değildir de nedir?
“KUSURLU ESKİ AHİT”
“Çünkü birinci ahit KUSURSUZ olsaydı, ikinciye yer aranılmazdı. Çünkü onlarda (birinci ahitte, yani Tevrat’ta) KUSUR BULARAK diyor:...” vs.(Bak. İbr. 8:7-8, 13.)
Kendime sorduğum şu soruyu, şimdi de, siz değerli okuyucuma sormak istiyorum: Tanrının koruması veya himayesi altında olan tercümelere böylesi, yukarıdaki fahiş hatalar girebilir mi? Tanrının koruması altındaki Kitapta böyle fahiş hatalı şeylere yer olabilir mi? Tanrı koruyup himaye ederse eğer, hatalı şeyleri engelliyecek gücü yok mudur? Bu gibi sorulara samimi, gerçekçi yanıt: “Tanrı koruması altında olan şeylere ve Kutsal Kitaba asla hatalı şeylerin girmeyeceği” olur.
Hiç kuşkusuz, Kutsal Kitap'ta Tanrının koruduğu, Orijinali gibi günlerimize dek getirdiği ayetleri vardır. Bunlar oldukça çoğunluktadır. Bozuk, sahte, insan uydurması sözde ayetler, yüzde 5 veya 10 u geçmez. Bunlar ise tercümelerdeki veya aktarmalardaki hatalardır.
Buradan yola çıkarak diyoruz ki, Kutsal Kitabın tercüme heyetlerinin bu denli fahiş hatalar yapacaklarını bilen Tanrı; eğer Kutsal Kitabı tümüyle koruması altına alsaydı, tercüme heyetleri böyle fahiş hataları yaparlarken, onların kulaklarını çekmez miydi? Veya yüzlerine birer “Osmanlı tokadı” atarak onları azarlamaz mıydı? Böyle fahiş hataları yapmamaları için onları bir şekilde engelleyemez miydi? Pek tabii ki en harika biçimde onları engelleyebilir ve tercümeleri de koruyabilirdi.
Ama görüyoruz ki, Tanrı böyle yapmadı. Engellemedi, cezalandırmadı ve de korumadı! İstesek ya istemesek, kabul etsek ya etmesek, hoşumuza gitse ya da gitmese de, Tanrı Kutsal Kitap tercümelerini KORUMADI! Acı ama gerçek budur!
İslam Teokrasisinin koyu şeriatçılığını yaşayan Suudi Arabistan, İran, Afganistan gibi ülkelerin dışında kalan diğer ülkelerde, Tanrının en kutsal İsmine en ağır küfürleri edenleri, Tanrı hiç cezalandırıyor mu? Eğer şeriat ülkelerinde bile, sorumlu kişiler, Tanrıya yapılan küfürleri duymamış olsalar, Tanrı onları cezalandırıyor mu? Görüyorsunuz ki, ceza eğer gelirse sadece insandan geliyor. Tanrı, en kutsal İsmine en ağır küfür edenleri engellemediği ve cezalandırmadığı gibi; yani en kutsal Adını küfürlerden korumadığı gibi; Kutsal Kitabı da korumazsa buna hiç şaşmamalı!
BU TEMEL GERÇEK BİZİ BAŞKA GERÇEKLERE GÖTÜRÜYOR!
Bu temel gerçeği acılığına rağmen eğer hazmedebilirsek, Kutsal Kitabın çevirileri, aktarmaları konusunda, bizi başka gerçeklere de götürmektedir. Aşağıdaki yazılar, bu acı gerçeklerin diğerlerini de görmemizi sağlayacaktır.
DİĞER TERCÜMELERİN DE HATALARI VAR!
Luka 2:33 ayette, yeni tercümeler: “Anası ve babası, söylenen şeylere şaşıyorlardı.” şeklinde yazarken; eski tercümeler “babası” sözünü kullanmazlar. Babası sözünün yerine sadece “Yusuf” sözünü kullanırlar. Yani şöyle, “Anası ve Yusuf söylenen şeylere şaşıyorlardı.” Burada doktrinsel ağırlıklı yine fahiş bir hata bulunuyor. Fahiş hata şudur. “İsa’nın yeryüzünde fiziksel bir babası yoktur.”
Yine 1. Tim. 3:16 da doktrinsel ağırlıklı başka bir fahiş hata bulunuyor. Yeni tercümeler: “O bedende izhar olundu” derken; eski ve başka muteber metinlerden aktarılan tercümeler bu ayeti şu farklılıkla verirler: “Tanrı bedende izhar olundu.” “O” sözü, belirsiz bir kişiyi tanımlarken, diğer tercümeler, bu belirsiz kişiyi “Tanrı” olarak tanımlamaktadır.
Unutmayalım ki, sıradan her vatandaş, İbrani’ce, Grek’çe, Aramice... gibi eskiden kullanılan lisanlarda Kutsal Kitap okumuyor! Her insanın kendi Ulusal dilinde Tanrı yolunu bilmeğe, öğrenmeğe hakkı vardır. Gerçekleri öğrenmek için, her insanın mutlaka bu yabancı dilleri öğrenmeye zorunluluğu yoktur. Doktora yapmak isteyenler veya fırsatları olanlar bunu yapabilirler. Ama bu zorunluluğu her insana yüklemek şüphesiz ki haksızlık olur.
EL YAZMASI ESKİ MUTEBER METİNLER DE GÜVENİLİR DEĞİL !
Bu konudaki uzman bilim adamlarının tanıklıklarını okumuşsunuzdur. Kutsal Kitabın el yazması ilk orijinallerinin, eski yazı malzemelerinin dayanıksız olmaları nedeniyle bozulup, bulunmadığı söylenir. Ancak orijinalleri çürümeye başlarken; orijinallerinden en yakın tarihlerde kopyalanmış eski muteber metinlerin bulunduğu söylenir. Ancak en eski kopyalanan muteber metinler ne denli güvenilirdir? Kuşkusuz eski muteber metinlerin pek çok bölümleri, orijinallerinin saflığındadır.
Fakat maalesef, yine üzülerek itiraf edelim ki, ne yazık ki, eski muteber metinlerin BAZI KISIMLARI da güvenilir değildir. İyi korunamamış olup, birbirlerinden farklı, ilaveler ve çıkartmalarla doludur. İşte yine kanıt niteliğinde birkaç örnekler: Kutsal Kitabın bir önceki, yani 1981 tarihili baskısındaki, şu cesur ve şeffaf DİP NOTLARA lütfen bakın:
“BU FARKLILIKLAR ÖNEMLİ DEĞİLDİR!”
Bu kanıtlara: “Bunlar doktrinsel veya temel inanç ağırlıklı olmadığından önemli değildir” diyenler var. Ancak unuttukları bir şey var: O da, Kutsal Kitabın korunmasıyla ilgili verilen vaatler; doktrinsel veya temel inanç ağırlıklı olup olmamsı değildir. Söz konusu olan, korunma teminatı: “Şeriattan veya Tanrı sözlerinden BİR HARF, VEYA BİR VİRGÜLÜN BİLE yok olmayacağıdır.” (Bak. Matta 5:18.)
Bir “harf” veya “virgüle” bile bu denli önem verilirken; yukarıdaki örnek kanıtlarda görülen kocaman cümlelerin ilaveleri veya çıkartılmaları hiç önemsiz olur mu? Gerçi doktrinsel temel inanca dayanan farklılıklar da vardır. Örneğin: Elç. İş. 8:37. de, “iman etmeden su vaftizinin caiz olmayacağı” ayeti eski muteber metinlerde bulunmuyor, ama sonraki metinlere ilave ediliyor.
“AZDA SADAKATSİZ OLAN, ÇOKTA DAHİ SADAKATSİZDİR!”
Ayrıca, doktrinsel veya temel ağırlıklı olmasa bile, küçük ve önemsiz sayılan şeylerde sadık olmamak; Mesih İsa’nın dediği gibi; büyük ve önemli şeylerde de sadık olmamak demektir:
Kaldı ki, yabancı dil bilmeyen, uzman ve yetkili olmayanlar, müzelere gidip, eski metinleri araştıramazlar. Müzelerdeki eski metinleri kiliselere ve evlere de taşıyamayız. Sıradan her vatandaş, her imanlı, elinde var olan tercümeleri kullanmak zorundadır. ESKİ MUTEBER METİNLERİN DURUMU, yukarıda görüldüğü gibi ortadadır.
Birbirinden farklılıklar, “ilaveler ve çıkartmalar” içermektedir. Tanrı, bu farklılıkların oluşmasına da izin vermiş ve yazıldığı gibi: “bir harfine, bir noktasına” varıncaya dek KORUMAMIŞTIR. Eldeki tercümeler ise, görüldüğü gibi, onlar da içler acısıdır! Fahiş hatalarla doludur! Tanrı’nın, bu fahiş hatalara izin verip, tercümeleri de KORUMADIĞI ortadadır!
EL YAZMASI METİNLERİN “DOĞRULUK” TARTIŞMALARI!
Kutsal Kitabın el yazması eski metinleri arasında bulunan farklılıklar yüzünden; uzmanların münakaşa içinde olduklarını biliyor muydunuz? Bir kısmı, “Antakya ve çevresindeki” metinlerin daha gerçekçi olduklarını savunurken; “Mısır ve çevresindeki” el yazmalarının birçok bozulmalara maruz kaldığını iddia ediyorlar.
Yukarıdaki örnekler, Kutsal Kitabın BAZI KISIMLARININ maalesef Tanrısal koruma altında olmadığının açık kanıtlarıdır. Bu yüzden Kutsal Kitabın sağlığı şu noktalara dayanmaktadır: Tercüme heyetlerinin veya kopya çıkaranların veya Kutsal Yazıları korumakla yükümlü olanların:
TARİHTEN GELEN ÖRNEK KANITLAR!
“APOKRİF” KİTAPLARIN SALDIRISI,
DEFORMESİ VE AYIKLANMASI.
Yahudiler, “Tanrısal Esin” olmadığı gerekçesiyle, “Yahudi Edebiyatı” denilen (15) on beş adet kitapları “Tevrat’a” dahil etmediler. Oysa Orta çağdan çok önceleri, Roma Katolik kilisesi, bu on beş kitabı birden “Tanrısal Esin” olarak kabul etmiş ve Kutsal Kitap listesine dahil etmiştir. Doğu Ortodoks kilisesi ise, on beş kitabın sadece sekizini “Tanrısal Esin” olarak kabul edip Kutsal Kitap listesine dahil etmiştir. Ortaçağın reformcuları ortaya çıkıncaya dek; yüzyıllarca bu kitaplar, diğer kutsal yazılar gibi “Tanrısal Esin” olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
Buna rağmen ortaçağın reformcuları, zor şartlar altında; bazıları yakılarak, öldürülerek, bazıları çeşitli işkencelere maruz kalarak; Kutsal Kitabı büyük bir cesaret ve özveriyle analiz etmişlerdir!
KÖKLÜ VE ACİL BİR REFORMA,
BUGÜN DE GEREKSİNİM VAR !
Reformcular, Kutsal Kitabın içine zamanla sokulan sadece “Apokrif” denilen kitapları birçok zorluklarla ayıklayabildiler. Kutsal Kitaptan “Apokrif” kitapları ayıklarken de, özellikle şu önemli noktalara dikkat ettiler:
1.- Kutsal Kitaptaki yazıların, Tanrısal Özelliklerle örtüşüp örtüşmediği;
2.- Tarihsel, coğrafik ve zamanlama hataları olup olmadığı;
3-. Tanrı yüceltiliyor mu? Yoksa aşağılanıyor mu?
4-. Mitoloji, efsane türünden hikayeler var mı, yok mu?
KUTSAL KİTAPTAN AYIKLANMASI GEREKEN
DİĞER ACİL DEFORMELER
Reformcular, bu önemli noktalara göre Kutsal Kitapta “Tanrısal esin” kontrolü yaptılar. Katolik baskıları ve zorlukları içinde sadece “Apokrif” kitapları K. Kitaptan ayıklama fırsatını buldular.
TARİHTEN NOTLAR VE UYARILAR!
Ünlü Katolik Kilise Tarihçisi “Vartan Isdgarian” “Kilise Tarihi” kitabında şöyle yazıyor: “İsa’dan Sonra, yaklaşık dördüncü yüzyıllarda, ‘Büyük Konstantin’den’ sonra gelen ‘Büyük Teodos,’ Hıristiyanlığı ülkesinin ‘resmi dini’ olarak ilan ettiğinde; Hıristiyanlık en karanlık dönemini yaşamıştır. Tüm putperestler, putperestlikten kalma pek çok şeyleri Hıristiyanlığa adapte etmişlerdir.
İNCİL’DEN PEYGAMBERLİKLER VE UYARILAR!
“KİLİSENİN SAPIK ŞEYLER SÖYLEYEN
AZGIN KURTLARI!”
KONUYA İLİŞKİN TEVRAT’TAN ÖRNEK KANITLAR:
1.- “Siz, yaşayan Allah’ın, Ordular Rabb’inin, Allah’ımızın SÖZLERİNİ DEĞİŞTİRDİNİZ!” (Bak. Yeremya 23:36.)
“Siz temiz otlakları çiğnediniz ve duru suları bulandırdınız...” (Hezekiel 34:18.)
TANRI, “AHİT SANDIĞINI” DA KORUMADI!
Peki, Neden? Çünkü İsrail, “Ahit Sandığını” o yüce değeriyle, layıkıyla değerlendirememişti! Bu yüzden bir ceza olarak canlı sözlerini ileten “Ahit Sandığını” Tanrı korumamış; kaybolmasına izin vermiş ve elerinden almıştı!
TANRI, DEĞER VERİLMEYEN GERÇEKLERİ
VEYA BEREKETLERİ KORUMUYOR!
7.- Tıpkı, “Esav ilk oğulluk hakkına” değer vermeyip onu yitirdiği gibi; (Bak. İbr. 12:17.) Kutsal Kitaba veya Tanrı sözlerine gereken değer verilmediğinde, O da yitirilmektedir. “Esav” olayı da, “Tanrı esinine” gereken değer verilmediği taktirde; onun kaybedileceğinin veya sulandırılabileceğinin gerçek işaretidir.
TANRI, GERÇEK YERİNE “YALAN” GÖNDEREBİLİYOR!
9-. Bu olaya paralel giden bir açıklama da 2. Sel. 2:10-12. ayetlerde bulunuyor. Tanrı, saf, halis, öz, orijinal, katkısız gerçeklere aç veya susuz olmayanlara; ama yalanlara veya aldatmacalara meyilli olanlara; ceza olarak, “Tanrısal esin” maskesi altında; meyilli veya arzulu oldukları aldatmacalara inansınlar diye, “yalan esinler” göndermektedir.
10-. Şu ayetlere ne dersiniz? “Adem oğullarının başına gelen hayvanların başına da geliyor. Bu nasıl ölüyorsa, öteki de öyle ölüyor. Hepsinin BİR SOLUĞU (Grekçe) -pnevma- (İbrani’ce) -ruah- var ve Adamın hayvana ÜSTÜNLÜĞÜ YOK! Hepsi bir yere gidiyor, hepsi topraktandır ve hepsi yine toprağa dönüyor. Adem oğullarının ruhu –pnevma- -ruah- yukarıya çıktığını ve hayvanın ruhu aşağıya yere indiğini kim biliyor? Çünkü hepsi boş!” (Bak Vaiz 3:19-21.)
İnsan ruhunun ölümden sonra bilinçli olduğu ve bedenin dirilişi öğretisi, İncil’de geniş ölçüde yer almaktadır. Ruhun ve dirilişin olmadığını savunan yukarıdaki ayetler; İncil öğretisiyle çelişmektedir.
KUTSAL YAZILAR “TEVRAT” İHTİYARLIYOR,
ZEVAL BULUYOR VE ÖLÜYOR!
11-. Madalyanın bir tarafında “şeriattan bir harf bile kaybolmazken” (Bak. Matta 5:18.) Madalyanın öbür tarafında “Şeriat” “eskiyor, ihtiyarlıyor ve zeval bulup” ölüyor! İşte kanıtı: “Yeni Ahit demekle, birincisini ESKİ etmiştir. Fakat eskiyen ve ihtiyarlayan ZEVAL bulmağa (yani, son bulmağa veya ölmeye) yakındır.” (Bak. İbr. 8:13.)
“ONLARDA KUSUR BULUYOR”
Yeni Antlaşmayı yazdıran Kutsal Ruh, “Eski Antlaşmayı” şöyle tanımlamaktadır: “Eğer o ilk Ahit KUSURSUZ olsaydı, ikinciye yer aranılmazdı. Çünkü onlarda (yani ilk Ahitte) KUSUR BULARAK şöyle diyor...” (Bak. İbr. 8:7-8.) Demek ki, “Eski Antlaşmada KUSURLAR” varmış! Yazılırken, aktarılırken yada tercümelerinde “KUSURLAR” oluşmuş! Tanrı’nın orijinal sözlerinde asla kusur olamaz! Demek ki, “zaman” olgusu, veya “insan” olgusu, Tanrı sözleri olan orijinal Tevrat’ta “kusurlar” deformeler oluşturmuş!
Tevrat’ta veya tüm Kutsal Kitapta yaptığımız yoğun analiz veya “temyizin” sonucunda, belli başlı ne gibi “KUSURLAR” oluştuğunu, yazılarımızın devamında ayrıntılarıyla göreceksiniz!
AMERİKALI BİR KARDEŞİN DERT YANMASI:
Amerikalı yaşlı, olgun ve deneyimli bir kardeş, bir defa şöyle dert yanmıştı: “Amerika’da yirmiden fazla Kutsal Kitap basan şirketler var. Bunlar günümüzün gereksinimlerine göre; askerler için ayrı, siyasiler ve doktorlar için ayrı, çocuklar için ayrı, gençler için ayrı, kadınlar için ayrı, zenginler için ayrı, homoseksüeller için ayrı tercümeler... olarak çeşitli tercümeler yapıyorlar. Öyle ki, cep, ev, yolculuk, kariyer için... ayrı boyutlar ve ebatlarda, kimileri azaltılmış, kimileri eksiltilmiş Kutsal Kitaplar basıyorlar! Maalesef Kutsal Kitabı bir çorbaya, bir oyuncağa, bir yaz boz tahtsına çevirdiler...”
(BİRİNCİ BÖLÜM SONU)
DEVAMI VAR
(İKİNCİ BÖLÜMÜN BAŞLIĞI)
(İKİNCİ BÖLÜM)
EŞİNE ENDER RASTLANAN,
“YARATILIŞ” KİTABINDAN;
İLGİNÇ BİR ARAŞTIRMA!