TERCÜMELERİN YARATTIĞI PROBLEMLER

30 Eylül 2009 Çarşamba

1.BÖLÜM
TERCÜMELERİN YARATTIĞI PROBLEMLER


Kutsal Kitap bizlere, “TANRI SÖZÜ” olarak, tam Tanrının ağzından çıktığı gibi orijinallikte, saflıkla, temizlikle, berraklıkla veya gerçeklikle gelmemektedir. Eğer böyle olsaydı, yukarıdaki ayette (Matta 13:41.) de bulunan “ayıklama yöntemini” kullanmayı size asla tavsiye etmezdim. Halis, öz, saf, temiz, orijinal, “içine su karıştırılmamış” gerçek Tanrı sözünü “analiz etmek veya mercek altına almak” KİMİN HADDİNE DÜŞMÜŞ? BUNA KİM CÜRET EDEBİLİR? Benim de işim ve vazifem asla ve haşa bu değil!

Yani sizin anlayacağınız, gerçek “Tanrı sözü,” çeşitli tercümelerle, yüzyıllar içinde yıpranmıştır. Mürekkep, papirüs, deri gibi yazı malzemelerinin, çabuk bozulmaları nedeniyle; yenileri ile “aktarılması” veya tercümeleri yapılmıştır. İşte bu gibi zamanlarda; ”Kutsal Kitabın elden ele aktarılması ve çeşitli tercümeleri yapılması nedeniyle, bazı hatalar olagelmiştir.
İşte bu yüzden de, Kutsal Kitabın (yukarıdaki ayet gibi) “denize ağ atılarak, her çeşitten toplayan; iyileri kaplara konulan ve kötüleri çöpe atılan balıklar gibi;” (Matta 13;31) İyi, has, halis ve orijinal Tanrı sözlerinin saklanması ve yaşamda kullanılması gerekmektedir. Ama diğer tarafta tam tersine, bizzat Tanrıyı alçaltan, aşağılayan, gerçek Teolojiyi bozan, yüce Tanrıyı aciz bir insana benzeten, çarpık ve bozuk yorumlar üreten “kötü” sözde ayetlerini ise çöpe atmak gerekmektedir!

Kutsal Kitabın tercüme ve aktarmalarına uygulanan aşağıdaki analiz yöntemiyle; zaman sürecinde alıştırıla, alıştırıla, miligram, miligram Kutsal Kitabın içine sokulan, fahiş insan hatalarını göreceksiniz! çelişkileri, bozuklukları, Tanrıyı alçaltmalarını, Tanrı kitabında bizzat Tanrıya hakaretler edildiğini..., görerek şaşıracaksınız!

Bu tür hataları görüp ayıklamakla da, halis, öz, saf, işe yarayan orijinal gerçekleri fark edip; kötü hatalardan ayırt edebileceksiniz! Böylece, işe yaramayan, kötü, esin olmayan, orijinal “ayet” değil, ama insan hatasından oluşan çelişkiler ve yalanlardan da arınmış olacaksınız! Bizzat İsa Mesih’in dediği gibi: “Siz, öz, temiz, saf, halis, orijinal “GERÇEKLERİ bilerek, daha çok ÖZGÜR olacaksınız!” Yu. 8:32.


TERCÜMELERDEKİ FAHİŞ HATALARDAN ÖRNEK KANITLAR!

Kutsal Kitabın tercümelerindeki veya aktarmalarındaki hataların hepsini, siz de takdir edersiniz ki tek, tek açıklayabilmek bu yazılarda mümkün değildir. Bu yazılarda sadece bazı örnekler verilmiştir. İsterseniz, Kutsal Kitabın son zamanlarda tercüme edilen, en acıklı, en fahiş ve en belirgin hata örneğiyle başlayalım!

TERCÜMELERDEN BİRİNE GÖRE;
TANRI KENDİNE “BİLGELİK” YARATMADAN ÖNCE,
BİR “ZOMBİ” DURUMUNDA BULUNUYORMUŞ!
BİLGELİĞİ OLMAYAN TANRI, KENDİNE BİLGELİK YARATIYOR!


Örnek Kanıt 1.- Kutsal Kitabın “Ağustos 2001” tarihli Türkçe tercümesinde; Süleyman’ın. Özdeyişleri kitabının 8:22 ayeti şöyle tercüme edilmiştir: “Rab yaratma işine başladığında İLK BENİ YARATTI.” Burada “ilk beni yarattı” diye kendisinden söz eden Varlık, birinci anlamda Tanrının “BİLGELİĞİ” yani “hikmetidir.” İkinci anlamda ise, İsa Mesih’in dünyaya insan kılığında gelmeden önceki hali olan, Tanrı özündeki “Teologosu;” Yani, “Tanrı Sözü olan hikmetidir.” (Bak 1. Kor. 1:24.)


Sül. Özdeyişleri 8. bölümünde, “Tanrısal bilgelik” kendisine ait olan bir çok özelliklerini anlatırken, 22. ayete geldiğinde, kendisinin yaratılan her şeyden önce “ilk” olarak “yaratıldığını” (haşa) söylemektedir. “İlk beni yarattı” şeklindeki fahiş hatalı tercümenin getirdiği kötü anlamları ise aşağıda açıklıyorum:



Ayetin böyle tercümesine göre: Evrende daha hiçbir şeyi yaratmadan önce, Tanrı yaratmak faaliyetine başlamak üzere iken, kendisinde bir şeyin eksik olduğunu fark eder!
Tanrı, istediği her şeyi yaratmak için gerekli olan “bilgeliği” yani, “hikmeti” YOK OLDUĞUNU fark eder! Yaratmak için gerekli bilgeliği olmadığını anlayan Tanrı duraklar. “Bu durumumla asla yaratamam! İstediğim şeyleri yaratabilmem için, ilk önce KENDİME BİLGELİK YARATMALIYIM” der ve işe koyulur!


Şaşılacak ilk şey şurada ki, ezelden beri var olan Tanrı, yaratmaya başlamadan önceki zamanlarda, yani bulunduğu ezeliyette, bilgelik veya hikmeti yok imiş! Yani sanki bir “ZOMBİ” gibi imiş! Bilgelik veya hikmeti olmayan bir varlık nasıl “Tanrı” olabilir?


Şaşılacak ikinci şey de şurada ki, bilgelik veya hikmetten yoksun olan bir tanrı, bu acınacak zavallı durumuyla, yani “bilgelik yokluğu” durumuyla, hangi imkanla kendine bilgelik yaratabildiğidir! Yaratmak eylemi “bilgelikle” olabiliyorsa, ezelden beri bilgeliği olmayarak yaşayan bir tanrı; yaratmak istediği zaman gelince; nasıl oluyor, nereden buluyor, nasıl ediyor da kendisine “ilk önce bilgelik yaratabiliyor?” Çelişkiye bakın! Bilgeliği olmayan, kendine bilgelik yaratabiliyor!



Şaşılacak üçüncü şey de şurada ki, kendisine bilgelik yaratmadan önceki zamanlarda “bilgeliği olmayan” bir varlık, nasıl “TANRI” olabiliyor? “Tanrı” denilen varlığın Tanrısal özellikleri, eğer ezelden beri var olmazsa; eğer “yaratılmaya tabii” olursa, artık böyle bir varlığın “Tanrılığı” kalır mı?


Şaşılacak dördüncü nokta da şudur ki, söz konusu ayet aynı zamanda İsa Mesih’in göksel durumuna referans vermektedir: ( Bak. 1. Kor. 1:24.) Bu durumda, “Kutsal Üçlük” gibi Hristiyanlığın temel bir inancının dibine dinamit koyuluyor! Ezelden beri var olamayan, ama yaratılan göksel varlık “Teologos” “Tanrı Sözü” yani, ( İsa Mesih’in dünyaya gelmeden önceki hali,) nasıl “Tanrı” olarak “Kutsal Üçlükte” yer alabilir? Bu tür tercümeler, “Yehova Şahitleri” veya “Uniteryanlar” gibi, İsa Mesih’in Tanrılığına inanmayan Hristiyanlık dışı dinlerin ekmeğine yağ sürmüyor mu? Hıristiyan olduklarını söyleyenler, Nasrettin Hoca gibi “bindikleri dalı” kesmiyor mu?



TERCÜME HEYETLERİNİN ACİZLİĞİ – BECERİKSİZLİKLERİ!


Açıkça görülüyor ki, bu bölümde, Türkçe ve benzeri tercümelerde, Tanrıyı bilgesiz “zombi” yapan ağır hakaretler, küfürler, gibi böylesine fahiş hatalar var! Böylesi fahiş hatalar sadece Türkçe tercümesinde değil, sanki söz birliği etmiş gibi, Arapça, Süryanice, Ermenice, Rumca, İngilizce... gibi birçok lisanlardaki “yeni çağdaş” (!?) tercümelerde de bulunmaktadır.



İBRANİCE’DEKİ KÖK SÖZCÜĞÜN ÇEŞİTLİ ANLAMLARI

“İlk beni yarattı” olarak tercüme edilen İbrani’ce de ki “YARATTI” diye tercüme edilen kök sözcük: “QANAH- qanah” dır. Bu sözcük birçok anlamlara gelmektedir. Örneğin: “Sahip olmak. Malik olmak. Bütüne ait olmak. Bütünün bir parçası. Teşkil olmak. Teşkilatlanmak. Organize edilmek. Portatif bir eşyanın hazır parçalarının bir araya gelmesi. Portatif bir eşyayı kurmak, kurulmak. Oluşturulmak. Oluşmak. Yaratılmak...” gibi anlamları da var!

İbranice'deki bu kök sözcüğü tercüme eden kişi, bu sözcüğü ne için veya kim için kullandığını bilmesi ve yukarıdaki çeşitli anlamlardan en isabetli olan anlamı seçmesi gerekmekte idi! Bu sözcük, “Tanrı” dışında kullanıldığında, amacına uygun anlam için seçilebilir. Ama tercümede söz konusu olan “Tanrı” olunca; burada mutlaka “Malik olmak, sahip olmak, ait olmak, organize edilmek, kurulmak...” gibi anlamlar özenle seçilmeliydi! “Yaratılmak veya Oluşturulmak” asla olmamalıydı!

Oysa, bizim “modern” kafalı (!?) “çağdaş” (!?) tercüme heyetlerinde, Teolojik bu olgunluk, bu bilgelik, bu hassaslık, bu anlayış, bu deneyim... ne gezer? Oysa yüz, iki yüz.... senelik eski tercümelere baktığımızda bu ayet aynen şöyle yer alır: “Rab yolunun başlangıcında, kadim işlerinden evvel, Bana malik idi” “ ...Bana sahip idi.” “Onda idim, Onunla idim, Onun idim. “Kuruldum,” Hazırlandım...”

KUTSAL KİTABIN TERCÜMELERİ KORUMA ALTINDA DEĞİL!

Örnek Kanıt 2.- “İlk beni yarattı” şeklinde fahiş hatayla yapılan bu tercüme, aynı zamanda, şunu kanıtlar ki; Kutsal Kitabın hem eskimiş el yazması metin aktarmalarının, hem de tüm tercümelerinin, zannedildiği gibi TANRISAL KORUMA ALTINDA olmadığını göstermektedir! Önceleri ben de Kutsal Kitabın hem el yazması metinlerinin, hem de tercümelerinin, Tanrı koruması altında olduğuna inanmıştım. Bu konuda vaazlar vermiş, broşürler, kitaplar yazmıştım. Ama maalesef sonunda yukarıdaki ve diğer radikal gerçekleri görünce büyük hayal kırıklığına, acılara ve ruhsal travmalara uğradım!

Yukarıdaki gerçekler dahilinde. “KUTSAL KİTABIN TERCÜMELERİ TANRISAL KORUMA ALTINDA DEĞİLSE; BU DURUMDA, İncil ayetinin dediği gibi:
“Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşitten toplayan bir ağa benzer. Dolduğu zaman onu kıyıya çektiler. İyileri, işe yarayanları kaplara koydular. Fakat işe yaramayan kötüleri dışarı attılar.” Matta 13:41.

KUTSAL KİTAP'TAKİ AYETLERİ AYIKLAMALIYIZ! “İYİLERİ VE İŞE YARAYANLARI KAPLARA KOYMALIYIZ! AMA İŞE YARAMAYAN,” İNSAN UYDURMASI, SAHTE ESİN OLAN “KÖTÜ” AYETLERİ, “DIŞARI ATMALIYIZ!”.


BU KONUDAKİ ÖNBİLDİRİLER, KEHANETLER:
“BULANDIRILAN DURU SULAR”

“İyi otlakta otlamanız size az mı geliyor da, otlaklarınızdan artakalanı ayaklarınızla ÇİĞNİYORSUNUZ? Duru sular içmeniz size az mı geliyor da, artakalanı ayaklarınızla BULANDIRIYORSUNUZ? Koyunlarım ise, ayaklarınızla ÇİĞNENMİŞ olanı yiyorlar ve ayaklarınızla BULANDIRILMIŞ olanı içiyorlar.” (Bak Hezekiel 34:18-19.)

“Çiğnenmiş otlaklar ve bulandırılmış sular” Tanrının öz ve orijinal sözüne insanlar tarafından yapılmış saldırılar değil midir? “Çiğnenmiş otlar” tazeliğini veya canlılığını yitirmiş, çamurlanmış, kirlenmiş, kötü mikrop ve virüslerle bozulmuş “otlaklar” Orijinal Tanrı sözüne yapılan hıyanet, kötülük, alçaklık ve kötülük değil mi? “Bulandırılmış duru sular” yine paklığını, hayat vericiliğini yitirmiş, çamurlu, pis; hastalık yapan kötü mikrop ve virüslerle doldurulmuş “duru sular;” yine Tanrının, halis, has, pak, orijinal sözlerine yapılan alçakça saldırılar ve deformeler değildir de nedir?
Ayete iyi dikkat edin lütfen! Ve düzmece, yalan yanlış yorumları üste çıkarmayın lütfen! Ayet ne diyor? “Siz kötü insanların YORUMLARIYLA, VAAZLARIYLA, ANLATMA ŞEKİLLERYLE, DÜŞÜNCELERİYLE... BULANDIRILAN “sular” veya ÇİĞNENEN “otlaklar”...” DEMİYOR AYET! Bu elbette ki oluyor. Ama ayette “insan yorumundan, vaazlarından, öğretişlerinden... “bir kelime eser bile yok!
Bu “çiğneme ve bulandırma” olayı; yazılarımızdaki örnek kanıtlarda da göreceğiniz gibi, TERCÜMELERLE, ELDEN ELE AKTARMALARLA, veya direkt ZORLAMALARLA, Kutsal Kitabın sayfaları ve ayetleri arasına serpiştirilen Tanrıyı aşağılayıcı, küçük düşürücü, gerçek Teolojiyi yozlaştırıcı sözcükler veya cümlelerden oluşmaktadır. Aşağıdaki yazılarımızda bunun örnek kanıtlarını çokça göreceksiniz!


“KUSURLU ESKİ AHİT”
Bunu biz söylemiyoruz ve yazmıyoruz! Fakat bizzat KUTSAL RUH, söylüyor ve yazdırıyor! İşte kanıtı:

Çünkü birinci ahit KUSURSUZ olsaydı, ikinciye yer aranılmazdı. Çünkü onlarda (birinci ahitte, yani Tevrat’ta) KUSUR BULARAK diyor:...” vs.(Bak. İbr. 8:7-8, 13.)

Kendime sorduğum şu soruyu, şimdi de, siz değerli okuyucuma sormak istiyorum: Tanrının koruması veya himayesi altında olan tercümelere böylesi, yukarıdaki fahiş hatalar girebilir mi? Tanrının koruması altındaki Kitapta böyle fahiş hatalı şeylere yer olabilir mi? Tanrı koruyup himaye ederse eğer, hatalı şeyleri engelliyecek gücü yok mudur? Bu gibi sorulara samimi, gerçekçi yanıt: “Tanrı koruması altında olan şeylere ve Kutsal Kitaba asla hatalı şeylerin girmeyeceği” olur.

Hiç kuşkusuz, Kutsal Kitap'ta Tanrının koruduğu, Orijinali gibi günlerimize dek getirdiği ayetleri vardır. Bunlar oldukça çoğunluktadır. Bozuk, sahte, insan uydurması sözde ayetler, yüzde 5 veya 10 u geçmez. Bunlar ise tercümelerdeki veya aktarmalardaki hatalardır.
Buradan yola çıkarak diyoruz ki, Kutsal Kitabın tercüme heyetlerinin bu denli fahiş hatalar yapacaklarını bilen Tanrı; eğer Kutsal Kitabı tümüyle koruması altına alsaydı, tercüme heyetleri böyle fahiş hataları yaparlarken, onların kulaklarını çekmez miydi? Veya yüzlerine birer “Osmanlı tokadı” atarak onları azarlamaz mıydı? Böyle fahiş hataları yapmamaları için onları bir şekilde engelleyemez miydi? Pek tabii ki en harika biçimde onları engelleyebilir ve tercümeleri de koruyabilirdi.

Ama görüyoruz ki, Tanrı böyle yapmadı. Engellemedi, cezalandırmadı ve de korumadı! İstesek ya istemesek, kabul etsek ya etmesek, hoşumuza gitse ya da gitmese de, Tanrı Kutsal Kitap tercümelerini KORUMADI! Acı ama gerçek budur!

İslam Teokrasisinin koyu şeriatçılığını yaşayan Suudi Arabistan, İran, Afganistan gibi ülkelerin dışında kalan diğer ülkelerde, Tanrının en kutsal İsmine en ağır küfürleri edenleri, Tanrı hiç cezalandırıyor mu? Eğer şeriat ülkelerinde bile, sorumlu kişiler, Tanrıya yapılan küfürleri duymamış olsalar, Tanrı onları cezalandırıyor mu? Görüyorsunuz ki, ceza eğer gelirse sadece insandan geliyor. Tanrı, en kutsal İsmine en ağır küfür edenleri engellemediği ve cezalandırmadığı gibi; yani en kutsal Adını küfürlerden korumadığı gibi; Kutsal Kitabı da korumazsa buna hiç şaşmamalı!


BU TEMEL GERÇEK BİZİ BAŞKA GERÇEKLERE GÖTÜRÜYOR!


Bu temel gerçeği acılığına rağmen eğer hazmedebilirsek, Kutsal Kitabın çevirileri, aktarmaları konusunda, bizi başka gerçeklere de götürmektedir. Aşağıdaki yazılar, bu acı gerçeklerin diğerlerini de görmemizi sağlayacaktır.

DİĞER TERCÜMELERİN DE HATALARI VAR!

Luka 2:33 ayette, yeni tercümeler: “Anası ve babası, söylenen şeylere şaşıyorlardı.” şeklinde yazarken; eski tercümeler “babası” sözünü kullanmazlar. Babası sözünün yerine sadece “Yusuf” sözünü kullanırlar. Yani şöyle, “Anası ve Yusuf söylenen şeylere şaşıyorlardı.” Burada doktrinsel ağırlıklı yine fahiş bir hata bulunuyor. Fahiş hata şudur. “İsa’nın yeryüzünde fiziksel bir babası yoktur.”

Yine 1. Tim. 3:16 da doktrinsel ağırlıklı başka bir fahiş hata bulunuyor. Yeni tercümeler: “O bedende izhar olundu” derken; eski ve başka muteber metinlerden aktarılan tercümeler bu ayeti şu farklılıkla verirler: “Tanrı bedende izhar olundu.” “O” sözü, belirsiz bir kişiyi tanımlarken, diğer tercümeler, bu belirsiz kişiyi “Tanrı” olarak tanımlamaktadır.
Başka bir örnek daha: Kutsal Kitabın eski “A. H. Boyacıyan matbaası, 1880 baskısı,” Osmanlıca dilindeki tercümesinde, 1. Yuhanna 5:8 ayetinde, kişisel veya mezhepsel bir YORUM, sanki Tanrısal “esinmiş” gibi sokulmuştur. Kutsal Kitaba tercüme yoluyla sonradan sokulan bu uydurma ayette şöyle yazılmıştır: “Gökte şahadet edenler üçtür. Peder, Kelam ve Ruhülkudüstür.” Oysa başka yeni tercümelerde bu “ayet,” esin olmadığı gerekçesiyle çıkartılmış ve konulmamıştır!

Unutmayalım ki, sıradan her vatandaş, İbrani’ce, Grek’çe, Aramice... gibi eskiden kullanılan lisanlarda Kutsal Kitap okumuyor! Her insanın kendi Ulusal dilinde Tanrı yolunu bilmeğe, öğrenmeğe hakkı vardır. Gerçekleri öğrenmek için, her insanın mutlaka bu yabancı dilleri öğrenmeye zorunluluğu yoktur. Doktora yapmak isteyenler veya fırsatları olanlar bunu yapabilirler. Ama bu zorunluluğu her insana yüklemek şüphesiz ki haksızlık olur.
Gönül isterdi ki, her insan kendi Ulusal veya ana dilinde Tanrı’nın yollarını kusursuz, deformesiz olarak öğrenebilseydi! Müzelere gitmeye, eski metinleri araştırmağa... mecburiyeti
olmasaydı. Oysa yazık olan talihsizlik şunlarda ki:
1- İnsanlar ana dillerinde okudukları Kutsal Kitap tercümelerinde böyle fahiş hatalarla karşılaşıyorlar.
2-. Müzelere gidilse, yabancı lisanlar bilinse, eski metinler araştırılsa bile, acaba onlarda tahribatlar, deformeler bulmayacakları ne malum?

EL YAZMASI ESKİ MUTEBER METİNLER DE GÜVENİLİR DEĞİL !

Bu konudaki uzman bilim adamlarının tanıklıklarını okumuşsunuzdur. Kutsal Kitabın el yazması ilk orijinallerinin, eski yazı malzemelerinin dayanıksız olmaları nedeniyle bozulup, bulunmadığı söylenir. Ancak orijinalleri çürümeye başlarken; orijinallerinden en yakın tarihlerde kopyalanmış eski muteber metinlerin bulunduğu söylenir. Ancak en eski kopyalanan muteber metinler ne denli güvenilirdir? Kuşkusuz eski muteber metinlerin pek çok bölümleri, orijinallerinin saflığındadır.

Fakat maalesef, yine üzülerek itiraf edelim ki, ne yazık ki, eski muteber metinlerin BAZI KISIMLARI da güvenilir değildir. İyi korunamamış olup, birbirlerinden farklı, ilaveler ve çıkartmalarla doludur. İşte yine kanıt niteliğinde birkaç örnekler: Kutsal Kitabın bir önceki, yani 1981 tarihili baskısındaki, şu cesur ve şeffaf DİP NOTLARA lütfen bakın:
Tüm Kutsal Kitabın İncil kısmı. “Sayfa. 168. Romalılara. 16:24. ayeti, “Bazı eski metinler, buraya 24. ayeti koyuyorlar.” Sayfa 153. Elç. İşleri. 28:29 “Bazı eski metinlerde, 29 uncu ayet İLAVE edilmiştir.” Sayfa 152. 28:16. “Bazı eski metinler şu ayeti İLAVE ediyorlar.” Sayfa 147. 24:7. “Bazı eski metinler şu ayeti İLAVE ediyorlar.” Sayfa. 137. 15:34. “Bazı eski metinler, ayeti bazı farklılıklarla ilave ediyor.” Sayfa. 128. 8:37. ayeti Bazı eski metinler tam olarak veya kısmen 37. ayeti ilave ediyorlar.” (Su vaftiziyle ilgili doktrinsel ağırlıklı farklı ilave.) Sayfa. 104. Yuhanna İncili: 9:35. “ayeti DEĞİŞİK ilave edilmiştir.” Sayfa. 102. “7:53 ten, 8:11 e kadar olan ayetler YOKTUR. Olanlar da birbirinden FARKLIDIR.”
Sayfa 97. 5:4. “Bazı eski metinlerde şu ayet ilave edilmiştir.” Sayfa. 88. Luka İncili. 23:17. “Bazı eski metinlerde şu ayet ilave edilmiştir.” Sayfa. 81. 17:36. “ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa 54. Markos İncili. 15:28. “ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa. 46. . 9:44,46. “ayetleri ESKİ METİNLERDE YOK.” Sayfa 43. 7:16. “ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa. 26. Matta İncili. 23:12-14. “ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa. 20. 18:11. “ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa. 19. 17:21.”ayeti ilave edilmiştir.” Sayfa. 6. 6:13. “ayeti ilave edilmiştir.” Vs.
Tevrat kısmı. Sayfa 283. 1. Sam. 13:1. ayeti: “Saul kral olduğu zaman (?????.......) yaşındaydı.” “METİNDE RAKAM YOKTUR “kırk yaşı” TAHMİNEN konulmuştur.” Yazılıdır. Hani “şeriattan bir nokta, bir harf, bir virgül...bile yok olmayacaktı?” Nerede bu koruma vaatleri? Gerçekler o denli belli ki, bir nokta, bir virgül değil, kocaman “KIRK” veya “otuz, veya otuz beş, kırk beş...” gibi yazılar korunmamış, kaybolmuş ve tahmini bir rakam icat edilmiştir! Sayfa. 448. 2. Tarihler 22:1 de “Azarya” 22:6 da “Ahazya” olmuş!.... Vesaire

“BU FARKLILIKLAR ÖNEMLİ DEĞİLDİR!”

Bu kanıtlara: “Bunlar doktrinsel veya temel inanç ağırlıklı olmadığından önemli değildir” diyenler var. Ancak unuttukları bir şey var: O da, Kutsal Kitabın korunmasıyla ilgili verilen vaatler; doktrinsel veya temel inanç ağırlıklı olup olmamsı değildir. Söz konusu olan, korunma teminatı: “Şeriattan veya Tanrı sözlerinden BİR HARF, VEYA BİR VİRGÜLÜN BİLE yok olmayacağıdır.” (Bak. Matta 5:18.)

Bir “harf” veya “virgüle” bile bu denli önem verilirken; yukarıdaki örnek kanıtlarda görülen kocaman cümlelerin ilaveleri veya çıkartılmaları hiç önemsiz olur mu? Gerçi doktrinsel temel inanca dayanan farklılıklar da vardır. Örneğin: Elç. İş. 8:37. de, “iman etmeden su vaftizinin caiz olmayacağı” ayeti eski muteber metinlerde bulunmuyor, ama sonraki metinlere ilave ediliyor.

“AZDA SADAKATSİZ OLAN, ÇOKTA DAHİ SADAKATSİZDİR!”

Ayrıca, doktrinsel veya temel ağırlıklı olmasa bile, küçük ve önemsiz sayılan şeylerde sadık olmamak; Mesih İsa’nın dediği gibi; büyük ve önemli şeylerde de sadık olmamak demektir:
“En azda sadık olan, çokta dahi sadıktır. Ama en azda sadakatsiz olan çokta dahi sadakatsizdir.” (Bak. Luka 16:10.) Ata sözü de haklı olarak: “Sinek bir şey değildir ama mide bulandırır” demektedir.

Kaldı ki, yabancı dil bilmeyen, uzman ve yetkili olmayanlar, müzelere gidip, eski metinleri araştıramazlar. Müzelerdeki eski metinleri kiliselere ve evlere de taşıyamayız. Sıradan her vatandaş, her imanlı, elinde var olan tercümeleri kullanmak zorundadır. ESKİ MUTEBER METİNLERİN DURUMU, yukarıda görüldüğü gibi ortadadır.

Birbirinden farklılıklar, “ilaveler ve çıkartmalar” içermektedir. Tanrı, bu farklılıkların oluşmasına da izin vermiş ve yazıldığı gibi: “bir harfine, bir noktasına” varıncaya dek KORUMAMIŞTIR. Eldeki tercümeler ise, görüldüğü gibi, onlar da içler acısıdır! Fahiş hatalarla doludur! Tanrı’nın, bu fahiş hatalara izin verip, tercümeleri de KORUMADIĞI ortadadır!


EL YAZMASI METİNLERİN “DOĞRULUK” TARTIŞMALARI!

Kutsal Kitabın el yazması eski metinleri arasında bulunan farklılıklar yüzünden; uzmanların münakaşa içinde olduklarını biliyor muydunuz? Bir kısmı, “Antakya ve çevresindeki” metinlerin daha gerçekçi olduklarını savunurken; “Mısır ve çevresindeki” el yazmalarının birçok bozulmalara maruz kaldığını iddia ediyorlar.
Oysa diğer uzmanlar, Antakya ve çevresindeki el yazması metinlerin, rutubetli bir ortamda çabuk çürüdüğünden, çok kopya çıkarılması yüzünden hatalı olduklarını iddia ediyorlar. Diğer uzmanlar ise, Mısırın kuru ikliminde çok kopya çıkarılmayan metinlerin “daha sağlıklı” olduğunu iddia ediyorlar.
Görüyorsunuz ki, el yazması eski metinler üzerinde uzmanlaşan Ordinaryüs Prof. Dr. gibi uzman kişiler arasında bile; “daha sağlıklı” veya “az sağlıklı” veya “sağlıksız” gibi tartışmalar söz konusudur!

Yukarıdaki örnekler, Kutsal Kitabın BAZI KISIMLARININ maalesef Tanrısal koruma altında olmadığının açık kanıtlarıdır. Bu yüzden Kutsal Kitabın sağlığı şu noktalara dayanmaktadır: Tercüme heyetlerinin veya kopya çıkaranların veya Kutsal Yazıları korumakla yükümlü olanların:
A).- İnisiyatiflerine, B).- Vicdanlarına, C.- Deneyimlerine, Ç).- Uzmanlıklarına veya
D).- Mezhepsel yorumlarına, E.- Verdikleri değer, dikkat veya özenlerine dayanmaktadır.
Mezhepsel farklı yorumlar veya inançlar yüzünden, farklı tercümeler üretilmiştir! Maalesef her mezhep, kendi öğretisini destekleyecek türde lastikli, esnek sözlerle tercümeler yapmışlardır. Pek çok korumacılar da, gereken dikkat ve özeni göstermeden, yan gelip yatmışlar veya yatmaktadırlar...

TARİHTEN GELEN ÖRNEK KANITLAR!
“APOKRİF” KİTAPLARIN SALDIRISI,
DEFORMESİ VE AYIKLANMASI.


Yahudiler, “Tanrısal Esin” olmadığı gerekçesiyle, “Yahudi Edebiyatı” denilen (15) on beş adet kitapları “Tevrat’a” dahil etmediler. Oysa Orta çağdan çok önceleri, Roma Katolik kilisesi, bu on beş kitabı birden “Tanrısal Esin” olarak kabul etmiş ve Kutsal Kitap listesine dahil etmiştir. Doğu Ortodoks kilisesi ise, on beş kitabın sadece sekizini “Tanrısal Esin” olarak kabul edip Kutsal Kitap listesine dahil etmiştir. Ortaçağın reformcuları ortaya çıkıncaya dek; yüzyıllarca bu kitaplar, diğer kutsal yazılar gibi “Tanrısal Esin” olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
Buna rağmen ortaçağın reformcuları, zor şartlar altında; bazıları yakılarak, öldürülerek, bazıları çeşitli işkencelere maruz kalarak; Kutsal Kitabı büyük bir cesaret ve özveriyle analiz etmişlerdir!
Kutsal Kitabı ayıklayarak “Apokriflerden” reform etmişlerdir! Söz konusu on beş kitabı birden, “ESİN DIŞI” yani “Apokrif” olarak tanımlamışlar ve Kutsal Kitap listesinden dışarı çıkarmışlardır. Böylece Kutsal Kitap, büyük miktarda “esin dışı” yazılardan ayıklanmış, reform edilmiş olarak, Protestan Reformist kiliselerin eline verilmiştir.
Eğer Ortaçağın cesur ve fedakar reformcuları olmasaydı, bugün kullandığımız Kutsal Kitap listesinin sayısı üzerine on beş “Apokrif” denen kitaplar da eklenmiş olacaktı. “Apokrif” in anlamı: “Tanrı esini olmadığı için Kutsal Kitap kodeksinden dışarı çıkarılan kitaplar” anlamındadır. Katolik kilisesi, hala “Apokrif” kitapların tümünü; Ortodokslar ise, sadece sekizini Kutsal Kitap listesine dahil ederek hala kullanmaktadırlar. Oysa “reform” kiliseleri olarak tanımlanan “Protestanlar,” on beş “Apokrif” kitabı birden Kutsal Kitap listesinden ayıklayarak dışarı çıkarmışlardır.

KÖKLÜ VE ACİL BİR REFORMA,
BUGÜN DE GEREKSİNİM VAR !

Reformcular, Kutsal Kitabın içine zamanla sokulan sadece “Apokrif” denilen kitapları birçok zorluklarla ayıklayabildiler. Kutsal Kitaptan “Apokrif” kitapları ayıklarken de, özellikle şu önemli noktalara dikkat ettiler:

1.- Kutsal Kitaptaki yazıların, Tanrısal Özelliklerle örtüşüp örtüşmediği;
2.- Tarihsel, coğrafik ve zamanlama hataları olup olmadığı;
3-. Tanrı yüceltiliyor mu? Yoksa aşağılanıyor mu?
4-. Mitoloji, efsane türünden hikayeler var mı, yok mu?

KUTSAL KİTAPTAN AYIKLANMASI GEREKEN
DİĞER ACİL DEFORMELER

Reformcular, bu önemli noktalara göre Kutsal Kitapta “Tanrısal esin” kontrolü yaptılar. Katolik baskıları ve zorlukları içinde sadece “Apokrif” kitapları K. Kitaptan ayıklama fırsatını buldular.
Ayıklanması gereken diğer saldırı deformasyonlarına fırsat bulamadılar. K. Kitaptan ayıklamağa fırsat bulamadıkları deformeleri, AŞAĞIDA AÇIKLIYORUZ! Kutsal Kitaba asla saldırmıyoruz. Tam tersine, SALDIRILARI AÇIKLIYOR VE AYIKLIYORUZ!
Zaman süreci içinde; alıştıra, alıştıra, miligram, miligram Kutsal Kitaba yapılan saldırı deformelerini açığa çıkarıyoruz. Bununla da, Kutsal Kitabımızın saldırılardan ve deformelerden arınmasını istiyoruz! Lütfen tarafsız, dürüst, objektif olarak siz de kontrol ve analiz edin. Eğer yanılgılarımız varsa bizi uyarın! Size minnettar oluruz! Unutmayın ki KUTSAL KİTAP, bizim ortak ruhsal mirasımız ve hazinemizdir!

TARİHTEN NOTLAR VE UYARILAR!

Ünlü Katolik Kilise Tarihçisi “Vartan Isdgarian” “Kilise Tarihi” kitabında şöyle yazıyor: “İsa’dan Sonra, yaklaşık dördüncü yüzyıllarda, ‘Büyük Konstantin’den’ sonra gelen ‘Büyük Teodos,’ Hıristiyanlığı ülkesinin ‘resmi dini’ olarak ilan ettiğinde; Hıristiyanlık en karanlık dönemini yaşamıştır. Tüm putperestler, putperestlikten kalma pek çok şeyleri Hıristiyanlığa adapte etmişlerdir.
Hıristiyanlar da ‘daha fazla üye kazanmak’ arzusuyla büyük tavizler vermişlerdir....” İşte, o “karanlık dönemlerde,” “Apokrif” denilen kitaplar, Kutsal Kitap listesine dahil edildiği gibi; Kutsal Kitabın sağlığını etkileyen başka tehlikelerin de gelişeceği, önceden haber verilmiştir! Şimdi de..

İNCİL’DEN PEYGAMBERLİKLER VE UYARILAR!
“KİLİSENİN SAPIK ŞEYLER SÖYLEYEN
AZGIN KURTLARI!”
“...Azgın kurtlar ve sapık şeyler söyleyen adamlar kendi aranızdan çıkacaktır.” (Bak. Elç. İşleri. 20:29-30.) Kilisenin içindeki “Sapık şeyler söyleyen azgın kurtlar,” bu sapıklıklarını, yukarıda gördüğümüz gibi; Tanrı’nın izin verdiği ve korumadığı Kutsal Kitaba da neden sokmasınlar? Bu onları daha başarılı etmez mi?

“KİLİSENİN YALANCI ÖĞRETMENLERİ!”
İsrail halkında yalancı peygamberler olduğu gibi; aranızda da yalancı öğretmenler olacaktır... (Kiliseden veya Kutsal Kitaptan) İçeriye helak edici yalanlar sokacaklardır. Çoğu onların yalanlarının ardınca gidecektir. Onların yüzünden HAKİKAT yoluna (KUTSAL YAZILARA DA) küfredilecektir...” (Bak. 2.Pet. 2:1-2.) Kilisenin içindeki yalancı öğretmenlerin, Tanrı’nın korumadığı Kutsal Kitaba da bu yalanlarını sokmaları, onları daha başarılı etmez mi? Kutsal Kitap eğer “korunuyorsa” o zaman bu uyarılar, yukarıdaki ve aşağıda vereceğimiz kanıtlar nedir?

KONUYA İLİŞKİN TEVRAT’TAN ÖRNEK KANITLAR:

1.- “Siz, yaşayan Allah’ın, Ordular Rabb’inin, Allah’ımızın SÖZLERİNİ DEĞİŞTİRDİNİZ!” (Bak. Yeremya 23:36.)
“Siz temiz otlakları çiğnediniz ve duru suları bulandırdınız...” (Hezekiel 34:18.)
2.- TANRI, “Hakikatin Yere Çalınmasına, Ayaklar Altında Çiğnenmesine” ve 3.- “Şeriatının
Değiştirilmesine...” İzin Veriyor!
4-. Lütfen şu kanıtlara da dikkat edin: Zamanı geldiğinde, Tanrı, Kendi sözlerini içeren “HAKİKATİN yere çalınmasına, ayaklar altında çiğnenmesine” izin veriyor, yani korumuyor! Lütfen okuyun! (Bak. Daniel. 8:12.)
5-. Tanrı, “şeriatından bir noktanın bile değişmesine izin vermeyeceğini” söylerken; (Bak. Mat. 5:18.) Madalyanın öbür tarafına bakın ki, aynı zamanda Tanrı, Kendi sözlerini içeren “ŞERİATININ DEĞİŞTİRİLMESİNE” izin veriyor, yani korumuyor! Lütfen okuyun! (Dan. 7:25.)

TANRI, “AHİT SANDIĞINI” DA KORUMADI!
6-. İsrail, iki Kerubi’lerin ortasından, Tanrı’nın canlı sözlerini işittiği “Ahit sandığını,” yani çok değerli ruhsal hazinesini yitirdi. Tanrı’nın, kendilerine canlı olarak konuşmasını, canlı sözlerini yitirdiler. Sonra da, “görkem gitti” anlamında “İkabot” yasını tuttular! Böylece İsrail’de, canlı Tanrı sözlerinin mahrumiyeti başladı. Bu örnekten de görüyoruz ki, Tanrı, Ahit sandığının, yani canlı sözlerinin kaybolmaması için gerekli korumayı yapmamış, ama kaybolmasına izin vermişti. (Bak. 1. Sam. 4:21-22.)


Peki, Neden? Çünkü İsrail, “Ahit Sandığını” o yüce değeriyle, layıkıyla değerlendirememişti! Bu yüzden bir ceza olarak canlı sözlerini ileten “Ahit Sandığını” Tanrı korumamış; kaybolmasına izin vermiş ve elerinden almıştı!

TANRI, DEĞER VERİLMEYEN GERÇEKLERİ
VEYA BEREKETLERİ KORUMUYOR!

7.- Tıpkı, “Esav ilk oğulluk hakkına” değer vermeyip onu yitirdiği gibi; (Bak. İbr. 12:17.) Kutsal Kitaba veya Tanrı sözlerine gereken değer verilmediğinde, O da yitirilmektedir. “Esav” olayı da, “Tanrı esinine” gereken değer verilmediği taktirde; onun kaybedileceğinin veya sulandırılabileceğinin gerçek işaretidir.

TANRI, GERÇEK YERİNE “YALAN” GÖNDEREBİLİYOR!
8-. Kral “Ahab” zamanındaki İsrail’in 450 peygamberlerine bizzat Tanrı “yalancı ruh” göndermiştir. Tanrı, bu ruhla tüm peygamberlere gerçek olmayan yalan “esinler” vermiştir. Hatta, gerçeği sonra söyleyen tek peygamber “Mikaya” bile, önce o da “yalan esini, gerçek esinmiş” gibi göstermiştir.
Görüyoruz ki, bizzat Tanrı, yeri ve zamanı geldiğinde, peygamberlere “gerçek olmayan yalancı esinler” de göndermektedir. (Bak. 1. Kır. 22:13-23.) Peki, Neden? Çünkü öz, halis, saf, orijinal, katkısız gerçeklere ARZULU veya AŞIK olmayanlar “yalanlarla” cezalandırılmaktadır!

9-. Bu olaya paralel giden bir açıklama da 2. Sel. 2:10-12. ayetlerde bulunuyor. Tanrı, saf, halis, öz, orijinal, katkısız gerçeklere aç veya susuz olmayanlara; ama yalanlara veya aldatmacalara meyilli olanlara; ceza olarak, “Tanrısal esin” maskesi altında; meyilli veya arzulu oldukları aldatmacalara inansınlar diye, “yalan esinler” göndermektedir.

10-. Şu ayetlere ne dersiniz? “Adem oğullarının başına gelen hayvanların başına da geliyor. Bu nasıl ölüyorsa, öteki de öyle ölüyor. Hepsinin BİR SOLUĞU (Grekçe) -pnevma- (İbrani’ce) -ruah- var ve Adamın hayvana ÜSTÜNLÜĞÜ YOK! Hepsi bir yere gidiyor, hepsi topraktandır ve hepsi yine toprağa dönüyor. Adem oğullarının ruhu –pnevma- -ruah- yukarıya çıktığını ve hayvanın ruhu aşağıya yere indiğini kim biliyor? Çünkü hepsi boş!” (Bak Vaiz 3:19-21.)
“Yaşayanlar için umut vardır. Sağ köpek, ölü aslandan iyidir. Yaşayanlar ölecek olduklarını biliyorlar. Ama ölüler, HİÇ BİR ŞEYİ BİLMEZLER. Onlar için artık ücret yoktur, çünkü onların anılması unutulmuştur. Sevgileri, düşmanlıkları, kıskançlıkları... çoktan yok olmuştur. Yapılan bir şeyde artık onlar için ebediyen pay yoktur... gitmekte olduğun ölüler diyarında (İbrani’ce)
“Şeol” iş, düşünce, bilgi ve hikmet yoktur...” (Bak Vaiz. 9:4-6, 10.) vesaire...
İnsan ruhunun ölümden sonra bilinçli olduğu ve bedenin dirilişi öğretisi, İncil’de geniş ölçüde yer almaktadır. Ruhun ve dirilişin olmadığını savunan yukarıdaki ayetler; İncil öğretisiyle çelişmektedir.
Yukarıdaki “ayetler” (?!) acaba İncil Tanrısından mı? Yoksa, Yahudilerin: “ruh ve diriliş yoktur” diyen “Saduki” mezhebinden mi kaynaklanmıştır? Çünkü güçlü bir şekilde bu imaj verilmektedir. Y. Şahitleri veya “Sebti” gibi mezhepler de, inançlarını bu gibi “esinlerden” (!?) almaktadırlar!
Ruh ve dirilişin olmadığı ayetler mi? Yoksa olduğu ayetler mi? Hangileri gerçektir? Hangileri insandan, hangileri Tanrıdan kaynaklanıyor? İşte Kutsal Kitabın hali!

KUTSAL YAZILAR “TEVRAT” İHTİYARLIYOR,
ZEVAL BULUYOR VE ÖLÜYOR!

11-. Madalyanın bir tarafında “şeriattan bir harf bile kaybolmazken” (Bak. Matta 5:18.) Madalyanın öbür tarafında “Şeriat” “eskiyor, ihtiyarlıyor ve zeval bulup” ölüyor! İşte kanıtı: “Yeni Ahit demekle, birincisini ESKİ etmiştir. Fakat eskiyen ve ihtiyarlayan ZEVAL bulmağa (yani, son bulmağa veya ölmeye) yakındır.” (Bak. İbr. 8:13.)
Kutsal Kitabın korunması veya sağlığı konusunda, madalyanın öbür tarafındaki Tanrı’nın bu taktirini de göz ardı edemeyiz! Bu yazılar da Tanrı sözüdür! Yeri ve zamanı gelince, Tanrı sözlerinden “bir nokta bile” kaybolmuyor; yeri ve zamanı gelince “ESKİYOR, İHTİYARLIYOR VE ÖLÜYOR! Şimdi bu açık ve net ifadeler karşısında, “şeriattaki bir virgülün bile korunması” nerede kalmaktadır.

“ONLARDA KUSUR BULUYOR”

Yeni Antlaşmayı yazdıran Kutsal Ruh, “Eski Antlaşmayı” şöyle tanımlamaktadır: “Eğer o ilk Ahit KUSURSUZ olsaydı, ikinciye yer aranılmazdı. Çünkü onlarda (yani ilk Ahitte) KUSUR BULARAK şöyle diyor...” (Bak. İbr. 8:7-8.) Demek ki, “Eski Antlaşmada KUSURLAR” varmış! Yazılırken, aktarılırken yada tercümelerinde “KUSURLAR” oluşmuş! Tanrı’nın orijinal sözlerinde asla kusur olamaz! Demek ki, “zaman” olgusu, veya “insan” olgusu, Tanrı sözleri olan orijinal Tevrat’ta “kusurlar” deformeler oluşturmuş!

Tevrat’ta veya tüm Kutsal Kitapta yaptığımız yoğun analiz veya “temyizin” sonucunda, belli başlı ne gibi “KUSURLAR” oluştuğunu, yazılarımızın devamında ayrıntılarıyla göreceksiniz!

AMERİKALI BİR KARDEŞİN DERT YANMASI:

Amerikalı yaşlı, olgun ve deneyimli bir kardeş, bir defa şöyle dert yanmıştı: “Amerika’da yirmiden fazla Kutsal Kitap basan şirketler var. Bunlar günümüzün gereksinimlerine göre; askerler için ayrı, siyasiler ve doktorlar için ayrı, çocuklar için ayrı, gençler için ayrı, kadınlar için ayrı, zenginler için ayrı, homoseksüeller için ayrı tercümeler... olarak çeşitli tercümeler yapıyorlar. Öyle ki, cep, ev, yolculuk, kariyer için... ayrı boyutlar ve ebatlarda, kimileri azaltılmış, kimileri eksiltilmiş Kutsal Kitaplar basıyorlar! Maalesef Kutsal Kitabı bir çorbaya, bir oyuncağa, bir yaz boz tahtsına çevirdiler...”
Kilise, bu gibi marjinal olaylarla kendi simgesel “Ahit sandığını” tümüyle yitirmese bile, “Ahit sandığı” kaybolmasına benzer, bir miktar “ikabot” talihsizliğiyle karşılaşmıştır. Maalesef, insanlar Kutsal Kitapla böyle oynayabiliyorlar! Tanrı da kulaklarından tutup onlara bir tokat vurmuyor! Ama Kendisinin en Kutsal Adına hakaret ve küfür etmeğe izin verdiği gibi; Kutsal Kitabıyla da böylesine oynanmasına müsaade ediyor ve izin veriyor!
Bu yüzden, Kutsal Kitabı mutlaka Tanrı esini olarak kabul etmemizle beraber; Kutsal Kitabın içinde yer alan, 1.- Tanrı ÖZELLİKLERİNİ zedeleyen yazıları; 2.- Tarihsel, coğrafik ve zamanlama HATALARINI, 3-. Tanrıyı aşağılayan anlatımları ayıklamak zorundayız! Kutsal Kitabın sağlığı hakkında görüşümüz bu doğrultudadır. Amacımız, Kutsal Kitabı kötülemek değil, düzeltmektir! Saldırılardan, deformelerden arındırmaktır! Hak ettiği saflığına, berraklığına, katkısızlığına, orijinalliğine kavuşturmaktır!
Aşağıdaki yazılarda özellikle, “TEVRAT’TAN İLGİNÇ BİR ARAŞTIRMA” başlığı altında, tercüme heyetlerinin veya Kutsal Yazıları korumakla yükümlü olanların; Kutsal Kitabı ne hale soktukları; Tanrısal Özellikleri ne tür zedeledikleri; Tanrıyı ne tür aşağıladıkları, efsane ve mitolojilere ne denli yer verdikleri... bolca dikkatinize sunulmaktadır.

(BİRİNCİ BÖLÜM SONU)
DEVAMI VAR
(İKİNCİ BÖLÜMÜN BAŞLIĞI)
(İKİNCİ BÖLÜM)
ŞİMDİYE DEK GÖZ ARDI EDİLEN,
EŞİNE ENDER RASTLANAN,
“YARATILIŞ” KİTABINDAN;
İLGİNÇ BİR ARAŞTIRMA!

ÖNSÖZ

27 Eylül 2009 Pazar

Saygıdeğer Müslüman, Deist ve Ateist Dostlarımızdan Bir Ricamız Var: Aşağıdaki Yazılarımızı Kendi Amaçları Doğrultusunda Kullanmamalarını; Yani, Kutsal Kitabı Ve Hıristiyanlığı Lekelemek İçin Bir Koz Olarak Kullanmamalarını Rica Ederiz! Tersine, İçine Düştükleri Bataklıktan, Hurafelerden... Arınmaları İçin, Kardeşçe Yardım Ellerini Uzatmalarını Dileriz!
Saygılarımızla! Teşekkürler!

KUTSAL KİTABIMIZA SAHİP ÇIKALIM!
HATALI TERCÜME DEFORMELERİNDEN ARINDIRALIM!


“Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşitten toplayan bir ağa benzer. Dolduğu zaman onu kıyıya çektiler. İyileri, işe yarayanları kaplara koydular. Fakat işe yaramayan kötüleri dışarı attılar.” (İncil: Matta 13:41.)

İYİLERİ KÖTÜLERDEN AYIKLA
“KURUNUN YANINDA YAŞI DA YAKMA”

Yukarıdaki İncil sözü bize “balık ve ağ” simgesiyle, “iyilerle kötüleri” birbirinden ayıklama gereğini öğretmektedir. “Kuruların yanında yaşları da yakma” atasözünü de unutmamamız gerek! Hiçbir balıkçı, denize ağ attığında, “işe yaramaz kötüleri de çıkıyor” diyerek, iyi balıkları tutmaktan vazgeçmez. Aynı benzerlikte akıllı veya ekonomik kişiler, bir elmanın ufak bir tarafı çürüdü diye tüm elmayı kaldırıp çöpe atmazlar. Ama çürüyen ufak tarafı bıçakla oyup temizledikten sonra, sağlam tarafını afiyetle yerler.

Yukarıdaki İncil sözünde gördüğümüz, çöpe atılan “işe yaramayan, kötü deniz canlıları” olduğu gibi; sadece denizlerde değil, ama dünyamız doğasında, her alanda, her platformda, işe yarayan iyilerin, pozitiflerin yanında, işe yaramayan kötüleri, negatifleri de bulunmaktadır. Dünyamızın doğası pozitiflerle, negatiflerle doludur. İşe yaramayan, zararlı, kötü bitkiler ve hayvanlar... olduğu gibi; insanların bile işe yaramaz, kötü, zararlı eserleri vardır.
“Kuruların yanında yaşları da yakmamak” gereği; yani kötülerin yanında iyileri de çöpe atmamak kuralı, dünyamızın her alanında geçerlidir. Aklıselim sahibi birçok aydın ve akıllı kişiler, bu önemli kurala özenle dikkat ederler! Ama maalesef bazıları da var ki, bu önemli kurala hiç mi hiç özen göstermezler! Kuruların yanında, yaşları da acımasızca ve insafsızca yakarken; iyileri de kötülerle beraber çöpe atarlar!

Saygıdeğer Ve Sevgili Okuyucum!
Sizin, Kuruların Yanında Yaşları Da Yakanlardan;
Kötülerle Beraber İyileri De Çöpe Atanlardan,
Olduğunuzu Sanmıyorum!

Değerli Okuyucum! Siz hangi kategoriye ait olduğunuzu daha iyi bilirsiniz. Eğer bu yazıları okuyanlardan biri; “kuruların yanında yaşları da yakanlardan, yani kötülerle beraber iyileri de çöpe atanlardan” biri ise, size sevgiyle ilk tavsiyem şu olacak: Lütfen bu yazıları okumakta daha ileri gitmeyin! Okumanızı derhal, lütfen burada kesin!
Çünkü daha aşağıdaki yazılar, Kutsal Kitabın tercümelerini analiz ederek, veya mercek altına alarak; “iyilerle kötülerini” ayrı, ayrı tanımlamaktadır. Bu konuda “yakılması gereken kuruları” yani çöpe atılması gereken “kötüleri” tanımlarken; yaşatılması ve yaşanması gereken “yaşları” yani “iyilerini” yukarıdaki İncil sözünün verdiği ışık ve yetkiyle ayırt etmekte ve ayıklamaktadır.
Bu yüzden aşağıdaki Kutsal Kitap tercümelerinin analizinde, veya mercek altına alınmasında; belirlenen “işe yaramaz kötüleri” veya “yakılması gereken kuruları” görünce, “bunların hiç biri de işe yaramaz!” deyip; “yaşatılması gereken yaşları” yani “iyilerini” da aynı kefeye koyarak çöpe atarsanız, inanın çok yazık, anlamsız ve günah olacak!

KUTSAL KİTAP TERCÜMELERİNDE “YAŞLAR VE KURULAR!”

Bu başlığa şaşakaldınızsa eğer, hiç şaşmayın! “Kutsal Kitap tercümeleriyle beraber, tümü Tanrı esinidir. Kutsal Kitap, çevirileriyle beraber şimdiye dek tümüyle korunmuştur. Kutsal Kitap tercümelerinde hiçbir hata, yanlış, bozukluk, insan düşüncesi ve tahrifat... bulunmuyor...” gibi sözleri şimdiye dek çokça işitmiş veya söylemiş olabilirsiniz! Hatta bu konuda eskiden (benim gibi) çeşitli kitaplar, broşürler de yazmış olabilirsiniz. Kutsal Kitap “Tanrı sözü” olduğu inancıyla Ona asla toz kondurmamış olabilirsiniz. Tıpkı, bu yazıları yazan benim gibi!!!
Ancak şunu peşinen ifade edelim: “Biz ASLA Kutsal Kitaba saldıran, Kutsal Kitap düşmanları” değiliz! Bunu aklınıza bile getirmeyin! Tam tersine Kutsal Kitaba zaman sürecinde, HATALI TERCÜMELERLE yapılan saldırıları ve deformeleri, aşağıdaki yazılarımızda açığa çıkarıyoruz: Ta ki, bunlar kınansın, protesto edilsin, atılsın ve temiz, has, orijinal gerçekleri açığa çıksın istiyoruz!

Aşağıda açıklanan berrak, şeffaf, açık, basit ÖRNEK KANITLAR; Kutsal Kitaba toz kondurmayan beni, bu konuda hayal kırıklığına düşürdüğü gibi; eğer gerçekçi iseniz sizi de hayal kırıklığına düşürebilir. Aşağıda açıklanan örnek kanıtlarda, Kutsal Kitabın tercümelerinde, “işe yaramaz, bozuk ve sahte insan yorumları; yani, “yakılması gereken kurular” var olduğunu gün ışığı gibi açıkça göreceksiniz. Bu durumda, yakılmaması ama yaşatılması gereken “yaşları” da, yani “iyilerini ve doğrularını da” umarım, dua ederim, kurularla birlikte yakmazsınız!

site map


counter